AB ülkeleri sığınmacılardan öcü gibi korkup ne vahşilik varsa yapıyorlar. Yunanistan’ın denizden botlarla gelenleri nasıl vahşice bizim karasularımıza ittiğini, botları patlattığını, mültecilerin ölümlerine sebep olduğunu defalarca hep gördük duyduk. Yani açıkçası “gelirseniz ölürsünüz” dercesine gözdağı verip yapıyor, bir de duyulmayanları varın siz hesap edin. Resmen caniliklerini yapıyorlar, şimdi de Meriç nehri boyunca ve bizim ülkemizle olan sınırlarına teller ve duvarlar yapıp, onları bizim ülkemizden çıkmasınlar diye ne varsa yapıyorlar. Diğer AB ülkeleri de işledikleri bu vahşeti görmezden geliyor. Çünkü işlerine öyle geliyor insan hakkı vs. diye maval attıklarına bakmayın, resmen hep birlikte insanlık suçu işliyorlar.

Biz ise ne yapıyoruz? Onların ittiklerini de kaçak girenlerini de hepsini topladıkça topluyoruz. Adeta elektrik süpürgesi gibiyiz ama ülke olarak toz torbası çok doldu, ekonomi onlara yardım ede ede zayıfladı, çöktü. Kendi insanlarımız mağduriyetler yaşamaya başladı zira “ver elini ellere vur g… yerlere” durumlarına düştük. İçerdekiler ise rahat durmayıp hırsızlık, gasp, tecavüz ne kadar suç varsa işleyip, gün geçtikçe daha da çok azıtıyorlar. Gettolaşmalara dahi başlayıp insanlarımıza sıkıntılar yaşatıyorlar, bunun ülkemizin yararına bir önlemi alınması şart.

Denizli’de Taliban bayrakları açıp düğün yapanları hatırlayın. Madem Taliban’dan kaçtılarsa o bayrak neyin nesi dedirtiyor. Bunun altında başka hain planlarının olmadığının garantisini kim verecek? Yarın milletimizin başına büyük dertler açmayacaklarının garantisi mi var? Buna bir çare bulunmalıdır.

Ülkemizdeki sığınmacıların bazılarına da vatandaşlık verilmesini duyduk ancak verilmemesini isteyenler çok fazla. Hatta seçimlerde oy kullanmalarının yasak olması toplumca isteniyor, vatandaşlık almaları istenmiyor, mülk edinmeleri istenmiyor.

Ekonomik gidişatı giderek altlara doğru giden AB ve diğer dünya ülkeleri de buna benzeyen bir yöntemle parasal getirilerini arttırıyorlar, nasıl mı? 1.1 milyon Euro ödeyen Avrupa vatandaşı oluyor ama mültecilere değil seçip işlerine geleni alıyorlar. O da bin bir türlü şartlara bağlı olarak kısıtlı düzeyde.

Dünya genelinde insanların farklı ülkelerden vatandaşlık ve oturma izni almaları arttıkça bir anlamda bu da paraya tekabül ediyor.

ABD 500 bin Dolar karşılığı yılda en az 180 gün kalma şartı ile vatandaşlık veriyor.

Uluslararası Para Fonu (IMF)raporlarına göre dünyada ücret karşılığı vatandaşlık satan 6 ülke var, bunların dördü Karayipler’de ve ikisi Avrupa’da bulunuyor. İstenen belirli parayı getirenlere gereken izinler veriliyor.

Yabancı yatırımcıları çekmek isteyen ülkeler vatandaşlık veya oturum izni ile bir anlamda yatırımcıları cezbediyorlar, millî gelirlerine de önemli katkı yapmış oluyorlar. Bu dünyada büyük bir pazar oluşturduğu belirtiliyor, vatandaşlık ve oturum planlaması şirketi olan, Henley&Partners adlı şirketin yaptığı açıklamaya göre 2014 yılında dünya genelinde yatırımcılar başka ülkelerde yaşamak için 2 milyar dolar harcadılar.

AB ise bazı büyük şirketlere cezalar yağdırıyor tek kelime ile Amerika-Avrupa ticaret meydan savaşı gibi devam eden uygulamalar var, bunların hepsi de kötüye giden ekonomilerini canlandırmak amaçlı

Vize serbestisi açısından Malta ve Güney Kıbrıs’tan vatandaşlık alanlar başta AB olmak üzere pek çok ülkeye vizesiz seyahat etme özgürlüğüne kavuşuyor. Bu yüzden en pahalı ülke Güney Kıbrıs 2,5 milyon Euro, Malta ise 1,1 Milyon Euro verene vatandaşlık kapılarını açıyor.

Belli başlı bütün ülkelerin fiyatları var ve bununla da ekonomilerini düze çıkarmayı hedefliyorlar.

Kısaca bir çok yerde elit tabir edilen ve mesleki kariyeri de dahil bir çok özelliği olanlar bu kabullerde yer alıyorlar, bizim ülkemizde ise durum tam tersi. Açmışız kapıları yolgeçen hanı gibi kim isterse giriyor. Hem de sorunlarıyla beraber ne oldukları belli olmayan türlü çeşitlisi geliyor da geliyor.

Sonra yetmezmiş gibi toplumsal yaşamın içinde çıkardıkları sorunlar, kavgalar, taşıdıkları hastalıklar ya da mikroplar kol geziyor, millet artık onlar yüzünden yaka silkecek olaylara maruz kalıyor.

"Merhametten maraz doğar" dedirtecek bir sürü sıkıntı ile uğraşılıyor.

AB geri kabul anlaşması ile apar topar girişlerin önünü tıkayıp adeta üç maymunu oynarken, Ege Denizi’nde ölümlerle sonuçlanan engellemelere rağmen her ülkeden sığınmacılar hala gitmeye uğraşıyorlar, ancak Ege Denizi ve Akdeniz’deki insanlık dramları ve göç hikâyeleri, umut yolculuğu devam ediyor diyebiliriz.

Bizim ülkemizin insanı yokluk ve fakirlik içinde yaşam mücadelesi verirken genel bütçeden ve sosyal iyileştirmelerden faydalanamazken, sonradan gelenler nedeniyle en dibe vurmuş vaziyette can çekişiyor denilebilir, toplumsal olarak sıkıntılar yaşanıyor. Oysa devlet önce kendi vatandaşlarının huzurunu, can güvenliğini, refahını, yaşam kalitesini iyileştirmek için vardır, kendi milletinin bekası ve huzuru genel güvenliği için gerekeni yapar, yapmalıdır…