Alınteri ile kazanıp zor şartlarda hayat mücadelesi veren, işçiler, emekçiler eski tarihlerden günümüze kadar hiç b ir zaman rahata erip şöyle bir oh diyememişlerdir desek abartmış olmayız, zira hep haklarına göz dikilmiş bazen istismar edilmiş bir kesimdir işçilerimiz. Her yıl 1 Mayıs kutlamaları ile hatırlanıyor olsa da hemen unutuluverirler ve yine eski düzenin acımasız çarklarda ezilmeye devam ederler.

Çalışanlar ve emek verenler eski zamanlardan beri ve hatta günümüzde dahi hep mağdur olup ezile gelmişlerdir, ya çok çalışırlar emeklerinin karşılığını tam olarak alamazlar, ya da bazen hop diye işten çıkarıverirler, bunun nedenini dahi anlayamazlar bile, haklarını almak ise tam bir trajedi olur bazen.

Maden kazalarında, ya da diğer bütün iş kollarında canları gider ama düzen eski tas, eski hamam misali sürer gider, maalesef çıkıp yapılan hamasi konuşmalar da neticede karşılıksız kalır. Eski yılardan beri bu durum sürer gider maalesef.

Olayların tarihçesine şöyle bir göz atarak hatırlayacak olursak;

1880'li yıllar çalışma şartlarının çok kötü olduğu yıllardır, çalışanların adeta köle olarak algılandığı bu yıllarda küçük yaştaki çalışanların karın tokluğuna çalıştığı dönemdir, ABD'de 14-15 saatlik iş günlerinin olduğu ve çalışma şartlarının ise çok kötü olduğu eski dönemlerdir, kötü şartlardaki bütün çalışanların sağlık koşulları, örgütlenme, grev gibi şeylerin olmadığı bu yıllar hep protestolarla geçmesine rağmen hükümetleri arkasına alan işverenler ise hep emekçilerin ezileceği şartları ortaya koyarlar ve o dönemlerden başlayan çok büyük bir emek istismarı yaşanırmış, duruma bakılırsa günümüzde de farklı değil ki, şartlar ve düzen maalesef ayni.

1881 yılında, ilk defa, “Örgütlü meslek, Emek Birlikleri Federasyonu" adıyla, yarım milyon işçinin katılımıyla kurulmuştur, bu ilk hak arayış mücadelesi bir anlamda sendikal bir oluşumdur,8 saatlik mesai olması için büyük mücadeleler verilmiştir ancak hep karşı tepkilere çok maruz kalınmıştır.

ABD'de Şikago'da ,Hükümet ve işverenler işçilerin hak arama, grev yapmalarının karşısındaydılar, hak arayanların işten atılmaları çok fazlaydı, olaylara neden oldukları için 8 işçi de idama mahkûm edildi..

ABD'de, Şikago'daki 40 bin tekstil işçisinin eylemleri kanlı olarak bastırıldı, greve giden 140 kişi işten atıldı, grevdekilere ateş açılması nedeniyle de 4 işçi öldü. ABD ve Kanada'da verilen mücadeleler sonucu,

1886 yılında 350 bin kişi grev yapmıştı ancak buna işverenlerin de tepkisi çok büyüktü, sokak çeteleri ile anlaşarak grev yapanlara veya hak arama mücadelesi veren işçilere saldırtıyorlardı.

1 Mayıs 1886 tarihinde 8 saatlik iş günü mücadelesi verenlerin ön saflarındaki işçi önderleri konumundaki kişiler, Albert Persons, Fischer, George Angel, August Spies adli işçi önderleri,8 saatlik işgünü mücadelesi verdikleri için 1886 yılında idam edildiler, idam edilmeden önceki yaptığı son konuşmasında, Albert Persons'un ölmeden son sözleri olarak söylediği "Bütün dünya benim suçsuz olduğumu biliyor, asılırsam cani olduğum için değil, emekçi olduğum için asılacağım" demiştir. 8 saatlik iş mücadelesi verdikleri için asılan bu dört kişinin cenazeleri de binlerce insan tarafından kaldırılmıştır. Bu olaylar ise uluslararası işçi örgütlerini harekete geçirmiştir.

II. Enternasyonal 1886'da Paris’te kongre düzenleyerek ABD'deki olaylardaki bu işçileri desteklediklerini açıklamışlardır.

1890 yılından başlamak üzere,1 Mayıs gününün Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü" olarak kutlanması da kabul edilmiştir.

Günümüzde pek fazla iyileştirmeler olmasa, da eski zamanlara göre hayli mesafe kaydedilmiş bir durum söz konusudur denilebilir, ancak emek istismarı hep vardır ve olacaktır. Siyaset sarmalının İş dünyası ile iç içe olması ve aradaki maddi ve şahsi bağlar yine de çok kuvvetli olduğundan emek istismarı hep vardır ve olacaktır. Özellikle sözleşmeli personel sisteminde çok sıkıntılar yaşanmaktadır, ama asıl taşeron işçilik ve taşeron sistemi ile çalışanların durumları ise tam anlamıyla "eski kölelik" dönemlerini hatırlatırcasına acımasız bir çarkla ve çeşitli istismarlara açık bir şekilde işlemektedir. Dayı başılık” ve Taşeron sistemi en fazla emek istismarının yaşandığı ve hak kayıplarına uğrandığı bir sistem olmasına rağmen halâ bu uygulamalara devam ediliyor. Günümüz şartlarında bile hep acımasız çarklar dönmüyor mu?

Enflasyon rakamları ve açıklanan geçim endeksi rakamlarına bakılacak olursa, 4 kişilik bir aile için açlık sınırı olarak belirlenen rakamlarla, yoksulluk sınırının ise belirtildiği rakamlarının açıklaması ve bekâr ve çocuksuz birinin yaşam maliyetinin aylık rakamlarının ne kadar olduğunu belirten rakamları da inceleyecek olursak bu durum bizlere zaten konuyu tam net olarak anlatıyor. “az yetmez. Çok artmaz” bir düzenin döngüsü günümüzde ise çok daha fazla hissediliyor…

Hep söylenir ya, "Ne ezilen ne ezen, insanca, hakça bir düzen" diye maalesef bu hep lâfta kalmıştır, emek sömürüleri, çalışanların haklarının istismar edilişleri günümüzde bile son hızla sürmektedir.

Bir lokma ekmeğe muhtaç insanların sırtından kazanç sağlayarak, o insanların haklarını düşünmeden yiyerek göbeğini kaşıyıp verilen onca emeğin sırtından sefa sürenler, bunun vebalini elbette çekiyor, ya da çekeceklerdir, ancak bu dünyada ezilerek sıkıntılar içindeki inleyen o insanlara bunun hesabını da öteki dünyada nasıl vereceklerdir acaba, onu bilemem!...

İnsanların acımasızca çarkların içinde ezilmeden çalıştıkları emeğin karşılığını alabilecekleri güzellikler olması herkesin temennisidir ama gelin görün ki günümüzde insanları çok kötü şartlarda çalışmaya razı olabilecek şekildeki işsizlik boyutları varken bunun olabilmesi hayal gibi gelmiyor mu, işi olabilsin karnını doyurabilsin diye en kötü şartlarda dahi çalışmaya mecbur bırakılan bir hayat düzeninin acımasız çarkları insanları öğütmeye devam ediyor, bu kötü şartlarda hayatını dahi kaybeden insanlar varken, ”bir lokma ekmeğe muhtaç etme” düzeni daha uzun bir zaman sürer gider..

Bütün emek verenlerin ve emekçilerimizin 1 Mayıs günü kutlu olsun.