Kuran-ı Kerim’de Zilzâl (99/1-4) suresi şöyle der, ”Yeryüzü kendine has bir sarsıntıya uğratıldığı, içindekileri dışarıya çıkarıp attığı ve insan, ”Ona ne oluyor?” dediği zaman, işte o gün, yer kendi haberlerini anlatır” diyerek yeryüzünde olan depremleri ve sarsıntıları böyle anlatır, Kur-an okuyanlar bunu bilirler.

Tedbirin kuldan takdirin Allah’tan (cc) olması bizlerin hangi şartlar altında olursak olalım bizlere verilen bu dünya hayatını en güzel şekilde değerlendirmenin ve içinde bulunduğumuz durumu hayra dönüştürmenin formülü budur.

“Bilim açıklar/Felsefe düşündürür/Din değerlendirir ve anlamlandırır” düsturunu akıllardan hiç çıkarmamalıyız.

İnsan ne kadar uğraşırsa uğraşsın kendi iradesi dışında meydana gelen şeyleri değiştiremez, kişinin seçimine bağlı işlerin yapılması insanlara yaratma yönü ise Allah’a dönüktür.

Kendi yapması gerekenleri yerine getirdikten sonra Allah’a tevekkül edip sonucu O’na bırakmalıdır.

Hiçbir şey yapmadan, çaba göstermeden “Ne yapalım takdir-i İlâhi böyleymiş” yaklaşımı doğru değildir. Bildiğiniz gibi 6 Şubat depremiyle o bölgede tam bir felâket yaşandı mal ve can kayıplarımız çok fazla oldu halen de yaşanan acılar devam ediyor.

O bölgenin evveliyatına baktığımız zaman 13 Ağustos 1822 de Halep Depreminde 7 bin ölü olduğunu ve yaşanan bu depremleri de ona benzeten bilim adamlarımızın açıklamaları böyle o dönemdeki sarsıntılar da bir yıl sürmüş diye söylüyorlar ve “Dünyanın en büyük kara depremi” olarak”açıklıyorlar.

British Geological Survey Araştırma görevlisi Roger Musson “iki yüz yıldır bu kadar şiddetli deprem olmadı” diyor. Thoku Ünv. Uls. Afet Bilimi Araştırma Enst. Japon Prof. Shingi Toda ise, ”bu deprem 1995 büyük Hansin-Awaji depremi ve 2016’daki Kumamoto depreminden 10 kat fazla” açıklamasını yapıyor ve Doğu Anadolu fay hattının Arap levhası ile Anadolu levhasının arasında sınırda yer aldığını ve yaşanan sarsıntının yüzeye yakın oluşu da yıkıcılık boyutlarını arttırmış olduğunu söylüyor.

O bölgede artçı depremler halen sürerken bir de sel felâketi ile acılar daha da katmerleşip arttı.

Ülkemizde her yerde deprem kasırgaları sürüyor adeta ülkemizin alt tabakaları zangır zangır titriyor denilebilir yaşanan korkular çok fazla, yaşananlar alınması gereken dersleri ve değiştirilmesi gereken bazı kuralların olduğu bazı şeylerin yeniden akılcı, bilimsel ve alınması gereken tedbirler olması gerektiğinin akıllara adeta dank ettiğini göstermiş oldu diyebiliriz.

Ülkemizin başına gelen bütün bu felâketlerde ve yaşanacak zor günlerde bizlerin toplum olarak, insan olarak üzerlerimize düşen iyilik ve iyi olabilecek ne varsa yapmalı, el birliği ile yaraların sarılmasında çabalamamız gerektiğini hatırlattı, nitekim de yurt çapında küçükten büyüğe herkes (kötüler-fırsatçılar hariç) sorumlu davranıyor ve üzerine düşenleri yapmanın olağanüstü gayretini veriyor.

Ülkemizin altı dört bir köşesinden fokur fokur sallanıyor ve yaşanan korkular ve acıların tarifi imkânsız insan yüreğinin dayanmakta zorlandığı acı hikâyeler yürekleri burkuyor vicdanları kanatıyor.

Milletçe el ele vermenin, ”asrın felâketi” olarak adlandırılan bu acıların üstesinden gelmek için çalışmalara el verip destek olmanın vaktidir, insan olabilmenin gereği de budur zaten.

“İnsanoğlu doğanın sahibi değildir ve onun dengesini bozmadan koruyarak uyumlu yaşamalıdır, bozulan doğal dengeler ise sadece yurdumuzda değil bütün dünyada insanoğlundan bunun hesabını acı bir şekilde sorar ve neticeleri de çok acı yaşanır” bunları hiç unutmadan yaşanmalıdır.