Son yıllarda her türlü iklimsel afatları çok fazla görmeye başladık. Erzincan-İliç maden sahasındaki yaşanan akıl almaz toprak kayması bir kez daha gösterdi ki ağaçların ve bitkisel donanımların hepsinin de gerekli olduğunu haykırırcasına anlattı bizlere diyebiliriz. Elin yabancı şirketlerinin kendi ülkelerinde yasak olan siyanürlü altın arama faaliyetleri niye bizim ülkemizde böyle meydanı boş bulurcasına cirit atıyor ki?... Afrika’daki ülkelerde olduğu gibi bir duruma dönmemiz hiç de hoş bir durum olmaz, Afrika ülkelerinin de bütün madenlerini yabancı şirketler işletirler, maden arıyoruz diye hallaç pamuğu gibi toprağın yer altını da yer üstünü de talan ederler ama hem oradaki fakir halkı köle olarak üç kuruşa çalıştırırlar, hem ülkeyi talan ederler ceplerini doldurduktan sonrada defolup giderler başka alanlarda maden aramaya başlarlar,

Bizim ülkemizde de Cumhuriyetin kuruluşu dönemindeki Anayasası’nda (1923) çıkarılan “maden kanununda, Yabancılar Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde maden arayamazlar” der, ancak maalesef bu maddeyi 2004 yılında yürürlükten kaldırarak elin gavurlarının ülkemizi talan etmesine imkânlar tanıdılar, özellikle Kanada hükümeti sınırları içinde Siyanürlü altın aramalara asla izin verilmezken elin Kanadalı şirketleri ülkemizi talan ederek altın aramayı sürdürmekteler hem de yasal prosedürlere dahi uymadan yapıyorlar, kimden ya da kimlerden cesaret (izin) alarak yapıyorlar bunu çok iyi irdelenmeli ve bu katliamların önüne geçilmelidir, Kaz dağları, Efem Çukuru havzası, Seferihisar, Bara bölgelerimiz de dahil ülkemizin her yanını köstebek gibi oyarak sağlığa zararlı her türlü kimyasalları da kullanarak doğamızı talan etmeye devam ediyorlar…

Ülkemizde ayni Afrika ülkelerine döndürüldüğü için böylesi olaylar da kaçınılmaz hale geliyor maalesef.

Bütün ülkemizi talan ettirmek de neyin nesi, ülkemizin bundan kazançları çok azdır ama asıl kazananlar kimler? Neleri, ne için veriyorlar bunların iyice irdelenmesi gerekir.

Bir zamanlar Bergama’da siyanürlü altın arayan maden şirketine karşı çok çetin mücadeleler veriliyordu ben de o zaman sabah muhabirleri arasındaydım oradaki direnişin hep takipçisiydik, çevreciler ve bütün STK lar hepsi ayaklanmışlar durdurmak için mücadele vermişlerdi, o zamandan bu zamana değiştirilen “Maden Kanunu” yabancı ahtapot şirketlere resmen yolları açarak ülkenin her köşesini hallaç pamuğu gibi deşmelerinin önünü açmıştır, Kaz Dağları olaylarını da hatırlarsanız her yerde bu siyanürlü maden arama şirketlerine karşı verilen mücadeleleri hatırlarsınız ama netice?...

Çok önceleri “önümüzdeki yüzyılda su ve gıda savaşları olacak” diye yazmıştım seneler sonra gelinen nokta bu konuda hiç yanılmadığımı anlatıyor zira gidişata bakılırsa durum vahim boyutlarda ilerliyor ve önlemler çok yetersiz kalıyor.

Dünyanın dört bir köşesinde meydana gelen çok çeşitli afetler ve doğal felaketler akıl almaz olaylar peşi sıra meydana geliyor, bunlar, yanardağ patlamaları, seller depremler ve her türlü doğal felaket bizlere son yıllarda doğanın adeta alarm işareti verircesine çok fazlalaştığını görüyoruz, eğer insanoğlu buna bir çare bulamaz da seyirci kalırsa vay dünyanın haline, birçok ülkede yaşanan kuraklıklar gıda krizlerine, kıtlıklara yol açabilecek boyutlarda çoğalmaya devam ediyor ve edecektir.

Ülkemizde de son zamanlarda seller, hortumlar vs gibi birçok doğa olayı yaşanıyor, doğa adeta intikam alırcasına bana hoyrat davranmanın bedeli ağırdır dercesine afatlar yolluyor sellerden yıkılan ve zarar gören yerleri hayretle izliyoruz

Küresel iklim değişikliği tüm dünyada endişe ile takip ediliyor, küresel ısınmaya karşı önlemler alınması açısından bilimsel toplantılar yapıldı bildiğiniz gibi G-20 toplantısının akabinde Glasgow’da(İskoçya) yapılan toplantıda zengin ülkelerdeki karbon emisyonlarının son yıllarda hızla arttığı belirtildi, tedbirler alınmasına dönük çalışmalara hız verilmesine vurgu yapıldı tedbirler neler olmalı diye önemle duruldu  

Birleşmiş milletler 26.İklim Değişikliği (COP-26) konferansında Çin ve Rusya dışında bütün ülkelerin liderleri katılmıştı bizim ise temsilcilerimiz toplantıyı takip etmişti oradaki toplantıda küresel iklim krizine karşı yapılması gerekenlere bütün dünya ülkelerinin katılması yönünde çeşitli kararlar alınmıştı dünya üzerinde alınacak önleyici tedbirler açıklanıp emisyon artışlarının kısıtlanmasına vurgu yapılıp gelecek yıllardaki önleyici önlemlerin neler olacağı ve dünyadaki kıtlık tehlikesi olasılığı açıklanmıştı

Paris İklim Anlaşması’nın içeriği de küresel sıcaklık artışının önümüzdeki yüzyılda daha vahim neticeleri olacağını belirtiyordu, dünya genelinde karbon salınımının azaltılması Nötr Carbon ve çeşitli tedbirlere dünya ülkelerinin riayet etmesi, asfalt ve betonun azaltılması, kömürle çalışan santrallerin kapanması petrolle çalışan araçların azaltılması doğanın daha fazla korunması ve küresel sıcaklık artışının en az seviyelerde tutulmasına dönük birçok çalışmaların yapılması isteniyordu küresel ısınmaya bağlı olarak kutuplardaki buzulların eridiği ve oralardan çeşitli ölümcül virüsler yayılacağı da en çarpıcı açıklamaydı zaten ölümcül virüsler cirit atıyor insanlara rahat yüzü göstermiyor salgınların birisi bitip diğeri başlıyor insanlık ağır bir durum yaşıyor durumdayken gidişat ürkütüyor

Karbon emisyonlarının azaltılmasına dönük çalışmalar, küresel ısınmayı azaltıcı tedbirlerle iklim değişikliği ile mücadele, petrolle çalışan araçların ve makinelerin azaltılması, kömür santrallerinin kapanması doğal yaşam alanlarının korunması için çalışmaların tüm dünya ülkelerinde yapılması gibi birçok tedbirlerin acilen alınması öneriliyordu bunlara uyulduğu ne ölçüde henüz belirsiz ama tehlike devam ediyor.

Doğal olaylardaki artışlar, zincirleme olan depremler, seller, fırtınalar, yanardağ patlamaları denizlerde ve karada oluşan hortumlar, heyelanlar ve daha bir sürü olayla doğa bizlere alarm işaretleri veriyor olsa da henüz net bir çalışma yapılamamış olması bile geç kalındığının işareti olabilir gerekli önlemler alınmalıdır.

Yeşil alanların ve ormanların çoğaltılması su havzalarının korunması doğru tarım ve sulama modelleri ile çok su isteyen bitkilerin kurak alanlara ekilmemesi mera alanlarının tarıma kazandırılıp işlenmesi vs. gibi tedbirler de şarttır.

Verimli sulak tarım alanlarına beton binalar yapılması sakıncalıdır o alanlarda üretime ve tarıma teşvik edilmeli ki memleketimizde kıtlık yaşanmasın, dış ülkelere muhtaç olmayalım.

Önümüzdeki yüzyıl gıda ve su savaşlarına neden olacak tehlikeli bir duruma doğru hızla gidiyor.