Mart dokuzu Urla Ot Festivali bu yıl yine 9 ve 10 Mart’ta yapılıyor.

Ot deyip de geçmemek lazım bin bir derde şifa her türlü otun yetiştiği güzel ülkemizin bu değerlerinin günden güne azalıyor olması ve giderek yok olmaya doğru gidişatın bir nebze de olsa önlem alınmasına, toplumsal duyarlılıklar ve farkındalıklar yaratılmasına dönük etkinlikler, Festivallerin rolleri çok önemli bir yer tutuyor.

Günümüzde artık doğal yaşamın ve organik gıdaların önemi, insan sağlığı için faydaları sıkça dillendiriliyor, doğal hayatın içindeki yer alan değerlerimizin heba edilmemesi, insanların sağlıklı beslenmesi alanındaki yerlerini alabilmeleri için de yerel değerler teşvik ediliyor, tanıtılması, sağlıkla ilgilerinin anlatılarak toplumun bilinçlendirilmesi adına çeşitli festivaller de yapılıyor. 

Ege yöremizin de kendi bünyesinde barındırdığı kültürel değerler çok fazla, tabi bunlar çok çeşitlilik arz ediyor, Urla Ot Festivali de bu bağlamda güncelliği açısından adını duyuran ve ilgi çeken önemli festivallerdendir, birçok yerde buna benzer festivaller de yapılıyor, örneğin Bodrum Karaot festivali, Alaçatı Ot Festivali gibi.

Yurdumuzda yetişen şifalı otlarımız ve bu bağlamda yapılan her türden ot festivalleri ile giderek adını daha geniş alanlara duyurmaya başlayan ot yemekleri ve şifalı otlardan yapılan her türlü gıda maddesi, esans ve kurutulmuş baharata dönüşen değerlerimiz saymakla bitmeyecek kadar fazladır.

Urla'da her yıl yapılan, Mart dokuzu ot festivali (eski adıyla böyle bilinir) birçok yöreden gelenlere hiç bilmedikleri, şifalı olduğunu öğrendikleri ot türlerini ve bu otlardan yapılan çok çeşitli ot yemeklerini görmek ve tatmak imkânını sunuyor, gastronomi alanında da yerel katkıları gelenlere sunmuş oluyor.

Çeşme Alaçatı ot festivali de yakınlarda yapılacak bunun için ise gün sayılıyor diyebilirim, bu yıl yapılacak olan ot festivali de her yıl olduğu gibi yine şenlikli ve festival havasında olacak, rekor düzeyde bir katılımın olacağını şimdiden söyleyebilirim.

Ot deyip geçmemek lâzım, zira tıp alanında kullanılan ilaçlarımızın bile bazılarının ham maddesi içinde çeşitli şifalı otların yer aldıklarını biliyoruz, geleneksel kültürümüzdeki kullanılış biçimleri ve en önemlisi de gıdalarımızın içinde farklı bir tatta yer alması, onlara verilecek olan önemi daha da değerli kılıyor.

Uzakdoğu kültüründe sağlık alanındaki çalışmaların hemen hemen tamamında bitkisel ürünlerin kurutularak, ya da taze olarak, ilaç haline getirilerek hazırlandığı çok bilinir. Özellikle Çin’de.

Bizim geleneksel kültürümüzde de bazı uygulamalarımız vardır ve nesilden nesile zamanımıza kadar ulaşmıştır, halen kırsal kesimlerdeki yaşayanlarımız tarafından da uygulanmaktadır.

Şifalı otlardan yapılan türlü çeşitte yemekler, börekler, damak tadına uygun her türlü yiyecek de bu şifalı otlardan gelecek sağlık umududur diyebiliriz.

Günümüzdeki GDO lu gıdaların, hormon verilerek yetiştirilen bütün sebze, meyve ve her türdeki (Hibrit) yiyeceklerin, zararlı katkı maddeleri ile yapay tatlandırılan türlü çeşitli gıdaların insan sağlığına verdiği olumsuzluklar ve sağlığı tehdit edici etkileri çok fazla, Hibrit tohum dediğimiz tohumlarla yetiştirilen sebzeler keşke hiç olmasa ya da görsel anlamda görünüşü güzel olacak diye keşke hiç hormon verilmese, ilaçlamalarda yapılmasa ne güzel olurdu, ancak maalesef bu o kadarda kolay bir şey değil, zira tarım alanlarımızdaki yapılan üretimlerde hep dış ülkelere bağımlı olarak kullanmak mecburiyetinde kullanılan, her türlü ilaç, tohum, gübre, fidan ya da bunun gibi birçok alanda hep yerli ırk tohum ve fide kullanmamış olmanın yarattığı uzun vadeli zararlarını maalesef çok fazla görüyoruz.

Onun içindir ki hep, "Milli üretim, millî tarım şart" diyoruz ya. Yerli ve Milli Üretim fazlalaştırılarak olmalı.

Tarımda ve gıda alanlarında tekelleşmiş dış ülkeler kendi tarımında, üretiminde, gıdasında hiçbir şekilde kullanmadığı, her türlü ürününü üçüncü dünya ülkelerine satarak hem sağlığımızı riske sokup hem de bundan önemli bir rant elde ederken, öte yandan da o zararlı ürünlerden olumsuz yönde etkilenen bütün insanların sağlığını da yine kendi ürettikleri ve sattıkları tüm sağlık alanındaki ürünleri ve ilaçları da yine bizim be üçüncü dünya ülkelerine (adeta dayatarak) satarak bizlerden ve bütün dünyadaki az gelişen ülkelerden katlamalı şekilde rantlar sağlıyorlar, resmen kendilerine mecbur bırakıyorlar, dayatıyorlar.

Onun için hep diyoruz ya milli üretim ve yerli üretim şart diye.  

Milletçe ülkemizin içinde barındırdığı bütün değerlerimize sahip çıkmalıyız, zira onlar bu milletin ana damarlarını teşkil ediyorcasına bariz bir kültürel aktarım olarak nesilden nesile geçecek toplumsal ortak değerlerimizdendir.