“İşte! Karşı durduğum şey tam da bu yaptığın!” dedi. “Bizi ötekileştirip, iblislerle eş tutuyorsun diyeceğine, yok İnanna, yok beyninin şifreleri, yok Düşkün Melekler.. Ne bileyim ben bunları. Beyniniz işe yaramaz safsatayla dolu gibi geliyor bana bazen. Tipik batı dünyasının entelektüel hastalığı. Benim için işe yaramaz bilgi de yalnızca yüktür.” Mevlana’da öyle demiş zaten!” diyerek gülümsetmeye çalıştım. Başaramadım. Kızgındı ve giderek daha da sinirleniyordu. “O özündeki dolambaçlı yolları önüme sermekten hemen vazgeç ve bir an önce kafanı topla! Her geçen gün Attila’yı kurtarmak daha zorlaşıyor ve ona ulaşabilirsek eğer, gerçek hayata döndürmemiz de olanaksızlaşıyor.” “Ancak, bir de şöyle düşün!” diyerek sözü aldım. “Eğer Rahimov Moskova’da Attila’yı sorgularken, ilaçlarla beynini yıkamaya kalkıştığında, bu düşünce labirenti ile karşılaşıp başarısız olmasaydı onu çoktan kaybetmiştik. Karmaşık algoritmalarım ikimize de başarılı bir koruma sağladı. Seni rahatsız edense açıkçası doktrin bazlı eğitiminin kalıplarına ters düşen yaklaşımlarımız. Bu açıdan bakınca bize romantikler diyerek ittirmeye çalışmanı çok yanlış görüyorum. Çünkü romantikleri yaratan Fransız devrimi gibi kanlı bir olaydır. Yoksa şiir, sanat, müzik ve ellerinde sevgililerine sunmak için derledikleri bir demet gül değil. Doktrinler devrimleri, devrimler de çatışmaları yaratır. Hangi doktrin kusursuz? Hangi devrim acımasız değil? Hangi çatışma ile mutlak barışa ulaşılmış? Bu soruların yanıtlarını herkes pekala biliyor. Ancak çoğunlukla insanlar inandığı ya da eğitilerek inandırıldığı prensiplerin doğruluğunda katı bir biçimde inat ediyor. Olumsuz yönlerini, halka maliyetlerini, acı ve zararlı sonuçlarını görmemeye çalışıyor. Sonuç olarak da bu her doktrinin içindeki demir çekirdekte genel bir adaletsizliğe yol açıyor. İstenen sonuçlara varmak için her türlü olumsuz tutum gerekçelendirilebiliyor. Bu yüzden romantik dediklerin dünyadaki tüm, birbirine zıt olan doktrinlerin içinde bile doğabiliyorlar. Çünkü onlar amaca ulaşmak için yapılan her şeyi olumlu kabul etmeyenler. Doktrinlerin kalıplarını doğanın yasaları karşısında anlamsız ve hatta yeri geldiğinde zararlı görüp, karşı durabilenler. Attila bence bunların tam ve kusursuz bir örneği. Ben biraz daha şiir, sanat, müzik ve elimdeki bir demet gülle yaşamaya çalışanlarından sayılırım.”

Güleda’nın yüzüme artık kızgın değil, biraz da olsa gülümseyerek baktığını hissediyordum. Hatta gözlerinin sulandığını bile söyleyebilirim. “Haklı olabilirsin!” dedi. “Ben de bundan kendime bir ders çıkartabilirim. Attila’nın Moskova’da tuzağa düşürülüp kaçırılmasında benim içimdeki size benzer bir romantik benlik neden oldu sanırım. Beni çok sevdiğine inandığım iki insanı bir araya getirmeye çalıştım. Unuttuğum şey birinin içinde yetiştiği Sovyet doktrinine körü körüne bağlı olduğu, diğerinin, yani Attila’nın ise kendi düşüncelerini bile eleştirip, doğruya ulaşmak için gerektiğinde değiştirmeye hazır bir romantik oluşuydu. Kendi ayaklarıyla, tıpış tıpış yürüdü tuzağa. Büyük olasılıkla yönetim içindeki yerini çok iyi bilmesine karşın, bana olan güveni nedeniyle bir saniye bile düşünmedi ne kadar büyük bir tehlikede olduğunu. “ Merakla sözlerini bitirmesini bekliyordum. Kısa bir süre derin soluk alarak durdu. “Söylemem gerekiyor. Yakalanmasına ben neden oldum. Rahimov’un adamları onu kaçırırken o babamla buluşup yemek yemeğe gidiyordu. Yılbaşı öncesinde tanışmalarını istemiştim. Çünkü niyetim Attila ile Türkmenistan’dan birlikte ayrılıp, önce Ukrayna, sonra da Türkiye’ye gitmekti. Babam görünürde buna karşı çıkmadı, ancak korkarım Attila’yı tutuklatarak sorunu temelden çözmeyi yeğledi. Şimdi anlıyor musun neden bir an önce onu bulup kurtarmam gerekiyor? O olasılıkla kendini benim tuzağa çektiğimi sanıyor. Eğer ona sağ salim ulaşıp bunu düzeltemezsem, intikamını almak için çatışmam gereken kişi doğrudan babam olacak!” Attila’nın kayboluşu ardındaki trajediyi de böylece öğrenmiş oldum. Bir an nefesim kesildi. Türmenistan’da birkaç yıl önce birlikte yaşadığımız her şey beynimin içinde dirilmeye başladı. Güleda bir an önce bu suçluluk duygusundan kurtulamazsa, sanırım ilk çıldıranımız o olacaktı.

“Üzüldüm!” dedim. “Bunu tahmin edemezdim. Sanırım sen de tahmin edememişsin. Bak İnanna Eridu’daki babası Enki’ye gidip uygarlık sırlarını içeren kutsal Me tabletlerini Uruk’ta halka açıklayacağını söylediğinde kim bilir o ne düşünmüştür? Önce karşı çıkmış, sonra sarhoşluğa kapılıp onaylamış. Ardından ayılınca bu kez pişman olup İnanna’nın peşinden en seçkin koruyucularını yollamış. Kızıma dokunmayın ama Me’leri geri alın diye emir vermiş. Çünkü ilahların o sırları yalnız tapınak seçkinleri için kendisine emanet edişine sadakatle bağlıymış. Ah İnannna! Enki’nin cesur kızı!, Açıkçası ilahi sırları sıradan insanlarla paylaşmak gibi romantik bir devrim peşindeymiş.” Artık ağlıyordu. “Anlat! Anlat!” dedi;

“Şu anda bu masallara çok ihtiyacım var!”