Yeşil Sin’in sözleri aklıma Güleda’yı getirdiği anda zihnim sanki iki parçaya bölünmüş gibi oldu. Sanki bir yarısında Yeşil Sin ile iletişimi sürdürme merakı, diğerinde ise büyük bir acıyla, haykırarak ağlama isteği ön plandaydı. Ben ne olduğunu çözmeye çalışırken, Yeşil Sin araya girerek, “Keşke bunu bilmeseydin!” dedi. “Güleda’nın bizi izlemekte olduğunu keşke söylemeseydim.“ “Neden?” “Çünkü sanırım gözlemci olarak onun da katılması bir kuantum mekaniği fenomeni olan çift yarık girişimine yol açtı. Biliyorsundur bu olayı?” “Evet” dedim. “Güleda zihnimi önce doğrudan ve net olarak izliyordu. Ancak sen söyleyince varlığını fark edip sana da odaklandı. Böylece zihnimde, senin önünde yan yana duran iki iletişim kanalı açılmış oldu. Ben bunlardan biri içinden iletişimi sürdürürken, Güleda ikinci kanalın gözlemcisine dönüştü. Onun zihninde taneciklerin (kuantların) birbiriyle girişimi ile, yankılanan sesler gib,i kendini tekrarlayan ışık demetleriyle yüzlerce sesli görüntü oluşuyor. Onda sanrılar (halisünasyonlar) gibi, çok büyük bir algı karmaşasına yol açmış olabilir. Sanki haykırarak ağlıyor!” “Evet!” dedi Yeşil Sin, “Çünkü beni tanımlayamıyor. Senin Attila ile daha doğrusu onun ruhu ile iletişime geçtiğin düşüncesinde. Onun öldüğünü sanarak ağlıyor.” “Yeşil Sin! Bu çift yarık ve gözlemci karmaşasının ortaya çıkması ancak sen saf ışıksan olası. İnanmakta zorlansam da, bu da, sen somut bir gerçeksin ve bedenin ışık taneciklerinden, fotonlardan oluşuyor demek.” Yeşil Sın bu çıkarımı onayladı ve Güleda’yı yatıştırabilmem için iletişime bir süre ara verdik.

Güleda’ya Üstyurt Platosu’na getirildikten sonra Yeşil Sin ile yaşadığım içsel, zihinsel deneyimlerimi aktardım. Şaşkındı, ancak bu coğrafyada her şeyin olabileceğini söylemekle yetindi. “Buraya neden Devkesgen Kala dendiğini şimdi daha iyi anlıyorum “ dedi. “Devkesgen’in, devler tarafından dağ gibi kayaların kesilerek yapılmış olduğuna inanılır. Yani burası ile çevredeki diğer antik kaleleri, kentleri, yer altı kanal ve labirentlerini insanüstü canlıların, iblislerin inşa ettiğini söylerler. Devler yalnız çok büyük yaratıklar demek değil. Onlar her açıdan insandan farklı, cinlere, perilere yakın, belki de dünya dışı varlıklardır. Yeşil Sin sanırım o devlerin son kalanlarından biri. Bu topraklarda asırlarca yaşanmış olan ahlaksız, adaletsiz, utanmazca savaşlar ve katliamlarda canını yitiren masum varlıkların şaşkın ruhları ile besleniyor olmalı. İstilacılar yurtlarını, canlarını alsa bile, yaşam enerjileri yer altındaki tünellerde saklı kalmıştır. Burası kadim çağlarda Kelteminar Kültürü denen dünyanın en barışçı yaşam şeklini sürdürmüş olan bir halkın yurdu olduğu biliniyor. Tıpkı Kelteminar’ın balıkçı halkı gibi acımasızca yok edilmiş milyonlarca Sayga antilobunun ruhları da geliyor aklıma. Sanırım iblisleri yaratan bu topraklardan dalga dalga gelip geçmiş akıncı, savaşçı ve göçebe isstilacılar oldu. En doğusundan, en batı ucuna dek tüm Avrasya’ya yayılan benzer özellikteki halkların hepsi de bir süre bu coğrafya da yaşamış. Adı unutulmuş sayısız kabilenin, İskitlerin, Aryanların, Hunların, Türklerin, Rusların, aklına kim gelirse, hemen hepsinin donmuş dağlar ve steplerden sızarak toplandığı, sıcak topraklara akmaya başladığı bir yerdeyiz. Burada artık sıra dışılıktan söz edilemez. Burada tüm sıra dışılıklar binlerce yıl önce bile sıradanlaşmıştı.”

Attila’nın hala sağ olabileceği umuduna sarılınca, sakinleşmişti. Bir süre konuşmasını hiç kesmeden dinledim. Sonra sözü tekrar Yeşil Sin’e getirip, onun belleğimi geri kazanmamda çok yardımcı olabileceğini söyledim. Çünkü onun geçmişimizi ve yaşadıklarımızı ayrıntılı bir şekilde bildiğinden eminim. “Peki! Acaba o senden ne istiyor?” diye sordu. O ana kadar bu hiç aklıma gelmemişti. Bir isteği olsa da, zaten pazarlık edebilecek ya da hayır diyebilecek bir durumda değildim. O ne isterse olacak, ne söylerse yapılacaktı. Hem gücü, hem de içinde bulunduğumuz şartlar bizi buna mecbur kılıyordu. Acaba bu duruma düşmemde bir rolü olmuş muydu? Karmaşaya yol açmamak için, Güleda’nın yalnızca benim zihnimi izlemesi konusunda anlaştık; aynı anda Yeşil Sin’i de algılamaya çalışmayacaktı.  Tekrar Yeşil Sin ile iletişime geçtiğimde, onun Güleda ile konuştuğumuz her şeyi izlemiş olduğunu öğrendim. İçimde bu güçlü yaratıktan aslında biraz da korkmam gerektiği düşüncesi geçince, beni hemen uyardı. “Şu anda senden bir isteğim yok!” dedi. “Olsa da, zaten yapabilecek bir durumda değilsin. Güleda akıllı kadın. İsteğim değilse de, kaçınılmaz bir görevim var elbette. Yeri ve zamanı geldiğinde ne olduğunu öğreneceksiniz. Önce sizi kurtarmam, güçlendirmem ve bazı şeyleri öğretip, eğitmem gerekiyor. Unuttuğunuz çok şey var. Örneğin bu sizinle ilk karşılaşmamız ve aynı safta savaşmamız değil.”

“Daha önce de birlikte çok önemli bir şeyler yapmaya çalıştık!”