Savaştan hemen sonra İstanbul ve Mayıs 1919 da İzmir’in işgalinin ardından, Sivas Kongresi’nde alınan karar uyarınca Ekim 1919’da milli direnişin örgütlenmesi amacıyla seçimler yapılarak, halk temsilcileri seçilmiştir. İşgali izleyen günlerde dağıtılan ve milliyetçi üyeleri Malta’ya sürgün edilen Osmanlı Mebuslar Meclisi 1920 de tekrar kurulur. Mustafa Kemal “Temsilciler Meclisi” adına bir duyuru ile 19 Mart 1919’da tüm yeni seçilen temsilciler ile dağılan Osmanlı mebuslarından gelebilecek olanları Ankara’da toplantıya çağırır; böylece ilk ulusal meclis 23 Nisan 1920’de toplanır. “23 Nisan 1920’de toplanan Birinci Meclis, bir dizi yasama faaliyetiyle Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk temellerini oluşturmaya başladı. Meclisin açılıp hükümetin kurulmasıyla, biri İstanbul’daki hükümet diğeri ulusal Meclis olmak üzere iki hükümet saltanatın kaldırılışına kadar (1 Kasım 1922) devam etti. Birinci Mecliste yasama, yürütme ve yargı yetkilerinin meclisin elinde toplandığı, meclis üstünlüğüne ve kuvvetler birliği esasına dayalı bir idare biçimi benimsendi. Bu dönemin siyasal rejiminin merkezinde her şeye kadir, mutlak yetkili bir meclis anlayışı bulunmaktadır. 1921 Anayasası çıkarılıncaya kadar Meclis etkinliğini, otoritesini, halkın gücünden alarak çağdaş kurumlaşmanın ilk aşamasını tamamlamaktadır. 1921 Anayasasının yürürlükte olmadığı bu dönemde Kanun-i Esasi (Osmanlı Anayasası) ile kendisini bağlı saymamış, meclis üstünlüğünü geçerli saymıştır. Yeni bir devletin temellerinin atıldığı bu dönemde, Kanun-i Esasi ile siyasal rejimde yer alan parlamento da demokratik siyasi bir kültürün oluşumunda tarihi bir görev üstlenmiştir. Ancak “Devlet-i Osmaniye’den” bahseden Kanun-i Esasi’nin 1- 4. maddelerinin aksine 1921 Teşkilatı Esasiye Kanunu’nda “Türkiye Devleti”nden bahsedilmektedir. Bu durumda yeni kurulan Türkiye Devleti’nin ilk anayasası olan 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ile henüz adı konulmamış olan rejim Cumhuriyettir… Türk Parlamentosu ilk defa hanedan ve onun atadığı üyeler olmaksızın sadece seçim yoluyla halktan gelen kişilerden oluşuyordu (M. YALVAÇ 2020)”

Kurtuluş Savaşı sonrasını belirleyecek olan asıl büyük devrim, bir Türk Ulus Devleti’nin kuruluşu tüm hızıyla başlamıştır. Ancak “1921 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu, temel haklar ve özgürlükler, yargı kuvveti ve anayasa değişikliğinde izlenecek prosedür gibi bölümleri içermediğinden tam bir anayasa olarak değerlendirilemez. Birinci Büyük Millet Meclisi’ndeki üyelerin çoğunluğunun Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nu yeni bir devletin kuruluşunu sağlayan yeni bir anayasa olarak görmedikleri; bağımsızlık savaşında ulusal kuvvetlerin idaresinin temelini ortaya koyan bir anayasa değişikliği olarak gördükleri anlaşılmaktadır. Teşkilat-ı Esasiye; Kanun-i Esasi’yi yürürlükten kaldıran yeni bir anayasa olarak değil, onun bazı maddelerini değiştiren ya da ortadan kaldıran bir kanun olarak algılanmaktadır… Büyük Millet Meclisi daha kurulduğu anda, birbirinden çok farklı iki düşünce ortaya çıkmaya başlamıştı. İlki yeni bir hükümet oluşturmak, diğeri Saltanat ve Hilafet kurtarıldıktan sonra eski rejim yeniden yürürlüğe gireceği için, yeni düzenlemelere gerek olmadığı, kurulacak hükümetin geçici olacağı görüşüydü. Mustafa Kemal’in de belirttiği gibi 20 Ocak 1921 Anayasası’nın kabulünden sonra bu bölünme daha da artmıştır (Aynı kaynak).

İlk mecliste bu nedenle kuruluş ve kurtuluş savaşını yönetmek açısından zorluklar çıkmaya başlamıştı. Gruplaşmalar oluştu. Mustafa Kemal önderliğinde çalışan “Anadolu ve Trakya Müdafaa-i Hukuk Grubu” tüm yurda yayılmış üyelerinin ve milislerinin gücüyle kurtuluş ve kuruluş devrimini yönetmekteydi. Bu durum 29 Ekim 1923’te yapılan değişiklikler ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun ilanı ile sonuçlandı. 1923’te Anayasa artık açıkça yeni kurulan devletin niteliklerini şöyle tanımlıyordu; 1. Madde: (364 S. Kanun) Hâkimiyet, bilâ kaydü şart Milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir. Türkiye Devletinin şekli Hükümeti, Cumhuriyettir. 2.Madde: Türkiye Devletinin dini, Dini İslâmdır. Resmi lisanı Türkçedir (https://www.anayasa.gov.tr/tr/mevzuat/onceki-anayasalar). Laiklik ilkesi, 1924 Anayasası'na 5 Şubat 1937 tarihinde yapılan değişiklikle; 2. maddeye devletin nitelikleri olarak “Türkiye Cumhuriyeti Cumhuriyetçi, Halkçı, Devletçi, Laik ve İnkılapçıdır” biçiminde girmiştir (https://www.barobirlik.org.tr). Halk oylamasıyla 1961 (9. Madde) ve hala yürürlükte olan 1982 anayasalarında bu nitelikleri belirleyen ilk 4 maddenin “değiştirilmesinin bile önerilemeyeceği” net bir şekilde anayasa hükmü olarak yer almaktadır (Bkz. https://www.anayasa.gov.tr/tr/mevzuat). Kurucu, ulu önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün bize bıraktığı en büyük devrimi olan TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN 100. KURULUŞ YILI KUTLU, NİTELİĞİ EBEDİ OLSUN!