Geçen hafta Silivri’deydik…
Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın duruşmasına gittik… Hoş aynı sebepten bir önceki hafta da Silivri’deydik… Çok şükür duble yollarımız var da (!)… Adaleti mumla ararken, duble yollarda gidip gelmek kolay oluyor…
Hocamızın duruşmasını anlatamayacağım… Çok şükür tahliye oldu… Aslında hiç tutuklanmaması gerekirdi ama neyse… Darısı, henüz hüküm almadığı halde cezaevinde olanların başına…
Evet, duruşmadan ya da tahliye sonrası hocamızın davul zurna ile karşılanmasından ya da “tahliye” dendiğinde Türkiye’nin her bölgesinden gelen binlerce insanın attığı sevinç çığlıkları, mutluluk gözyaşlarından da bahsetmeyeceğim… Aklıma takılan iki başka konudan bahsedeceğim sizlere…
Birincisi vekillerimiz…
Duruşma öncesi insanların, duruşma salonuna alınma sürecinde ufak tefek gerginlikler yaşandı… Zaten herkesi duruşma salonuna alacağız demişsin… Ne diye içeri giriş süreci bu kadar zorlaştırıldı, böyle bir gerginliğe gerek var mıydı bilmiyorum… Lakin benim gücüme giden duruşma için gelen vekillerin rozetlerini gösterip kolaylıkla içeri girmesiydi…
Ben vatandaş olarak, oy veriyor ve seni vekil yapıyorsam; bu vekalet sayesinde vatandaşın elde edemediği hakları elde ediyorsan; bunlar seçmenin hakkını koruyasın diye… Yani vatandaş, duruşma salonuna girecek diye çile çekerken milletin sözde vekilinin, olan biteni görmezden gelip, elini kolunu sallayarak içeri girmesi bir vatandaş olarak çok gücüme gitti…
Silivri’de dikkatimi çeken ikinci konu ise tuvaletler…
Ben duruşma salonuna girmedim… Zira içeri giren çıkarmıyor, çıkabilse dahi bir daha içeri giremiyor… Bu sebep ile duruşmayı izleyemeye giren arkadaşlarımızın, büyüklerimizin herhangi bir ihtiyacı olması halinde temin edebilmek adına dışarıda kaldım…
Duruşma salonunda hal nicedir bilmem ama cezaevinin, bekleme alanına diyecek söz bulamıyorum… Hele o tuvaletler… Bırakın ihtiyaç gidermeyi içeri girdiğiniz anda o koku ve görüntüden midenizdeki yemekleri ağız yolu ile geri çıkarmamak tam bir başarı…
İlk hafta tamam pisti ama ikinci hafta tuvalet kapılarında dahi dışkı ve kan vardı… Elbette edep, usul, görgü vs önemli… Elbette insanlar, tuvaletleri nasıl kullanması gerektiğini bilmeli ama olmuş işte ama hastalıktan ama cehaletten orası leş gibi olmuş… Devlet olarak senin görevin orayı temiz tutmak… Varsay ki hastalıktan değil cehaletten o kadar pis; kusura bakmayın ama halkın cahilleşmesine göz yumuyor iseniz, o cahil halkın pisliğini de sizin temizlemeniz gerektiğini öngöreceksiniz…
Daha devlet okullarının tuvaletlerini temizleyemeyen bir hükümetten, cezaevine görüşe gelen vatandaşlar için hazırlanan tuvaletin yeterli ve temiz olmasını beklemek benim hatam mıdır? Bu da ayrı bir tartışma konusu olsun…
***
Geçtiğimiz akşam Urla Hakan Çeken Kültür Merkezi’nde; “Çimen şova” gittik… Gazeteci olmam sebebi ile ücret ödemeden de içeri girebilecek olmama rağmen “sonuçta insanlar emek veriyor” diyerek bilet aldık… Ki, aksi halde vekillerimizi bu kadar gönül rahatlığı ile eleştiremezdim… İtiraf edeyim çimen şovu severim ama o bilet bedeli o şov için biraz fazla gibiydi… Enflasyon var; salon, yol, ekip masrafı vs diyerek tolere ettik… Ama devlete ait olan bu salon da havalandırma ile ilgili bu kadar sıkıntı olması hiç normal değil… Yaklaşık bin kişinin aynı anda nefes aldığı bir ortama konulmuş 3 klimanın yeterli olacağını düşünmek nasıl bir akıl inanın anlamadım… Neticede devlet büyüklerinin her hangi bir ihtiyacı için para musluğu akarken, vatandaşa yeni bir iklimlendirme yapılmamasına sadece “Yazıklar olsun” denir…
Bir de “Bu bölümde kulisler var” diyerek alt giriş kapısını kapatmışlar, giriş çıkış tek kapı… Silivri benzeri bir durum da burada yaşandı… Protokol “vatandaşa değmeden(!)” içeri girsin diye ya da sanatçının kulisi orada diye kapı mı kapanır? Bilinçli olarak izleyicinin salona giriş çıkışını zorlaştırmanın ne anlamı var? Zaten protokol de gelmedi hatta kendilerini temsil edecek görevli dahi göndermediler… Oysa hepsinin yeri ayrılmıştı…
Her iddiasına girerim o gün orada stand-up gösterisi değil de vekiller konuşma yapmaya gelseydi ortam bambaşka olurdu…
O zaman ne diyoruz? Yaşasın protoKOL…