Dünya yaratılmadan önce, Tanrı bütün ruhları yanına çağırır ve bir süre sonra yeni bir dünyaya doğru yola çıkacaklarını söyler…

Bu toplantı esnasında Tanrı şu açıklamada bulunur; Fiziksel âlemde bir şeyi anlayabilmek için mutlaka onun bir karşıtının olması gerekir... Yani, sevinci hissedebilmek için bu yeni âlemde üzüntü, sevgiyi hissedebilmek için nefret, sağlık için hastalık, aydınlık için karanlık gibi benzeri zıtlıklar yer alıyor…

Toplantıda bulunan varlıklar, bu kavramları ruhani boyutunda zaten biliyorlardı ama tecrübe etmedikleri için ne hissettirdiklerini anlayamıyorlardı… Bu bildiklerini hissetmek istediklerini dile getirirler...

Orada toplanan bütün ruhların önünde duran Tanrı, bu yeni evrende öğrenebilecekleri yeni duyguları açıkladı... Ruhlardan biri diğerlerinin arasından öne doğru koştu ve “Ben özellikle Affetmeyi öğrenmek istiyorum” dedi. Tanrı gülümseyerek bunun harika bir seçim olduğunu belirtti… Ancak Tanrı bu noktada, “affetme veya başka herhangi bir duyguyu, ancak ve ancak bir karşılığı olduğunda öğrenebilirsiniz ve böyle bir durum en az iki ruhun işbirliğini gerektirir” dedi… Tanrı bu açıklamada bulunur bulunmaz, başka bir ruh öne sıçrayarak “O diğer kişi ben olacağım… Bunun için gönüllüyüm” dedi.

Ardından Tanrı bu iki ruha, affetmenin gerçekleşebilmesi için, ruhlardan birinin diğerini fiziksel ya da duygusal olarak incitmesi gerektiğini söyledi. Bu hareket diğerinde büyük ölçüde acı, ıstırap ve öfke yaratacaktı… İlk öne çıkan ruh bu duruma rağmen affetmeyi öğrenmek istediğini, çünkü her ne olursa olsun, birbirlerine karşı olan koşulsuz sevginin en yüce seçim olduğunu söyledi… Tanrı her ikisine de içtenlikle gülümserken, ikinci ruh arkadaşına dönerek şöyle dedi: “Bu hayatta seni inciten, hem de çok inciten o kişi, ben olacağım… Ancak bu sayede senin canını acıtan kişilere karşı şefkat, sevgi ve affetme duygularını öğrenebileceksin...”

Yukarıda alıntı yaptığımız hikâyede de, anlatıldığı gibi her duygu zıddı ile yani zıddı sayesinde var olabilir...

Eğer bu döngünün bilincinde değil isek kimi davranışlarımız bizi başarıya ulaştırırken;  kimi davranışlarımız ise karşı koymadığımız/koyamadığımız insani duygularımız sebebiyle, başarıdan öte zarar görmemize hatta çevremizde ki insanlara zarar vermemize sebep olur…

Peki, gördüğümüz yahut verdiğimiz zarardan geri dönüşümüz mümkün müdür?

Elbette, mümkündür…

Bu durumda farkında olmamız gereken, insanlar için önemli olan hata yapmamak değil, yaptığı hatalardan ders çıkarabilmesidir... Neticede hatalar insanlara mahsustur… Herkes hayatı boyunca öyle ya da böyle bir sebep ile yanlışa düşmüştür…

Bizim kabul etmemiz gereken ise herhangi bir insan ya da davranışa kötü diye damga vurmadan önce yaratılmış her şeyin zıddı ile var olduğu ve zıddı ile güzel olduğudur...

Aksi takdirde ne fakirlik sonrası gelen zenginliğin; ne hastalık sonrası gelen sağlığın; ne de yüreğimizi inciten onca insandan sonra ruhumuzda bahar çiçekleri açtıran o güzel insanların kıymetini bilemezdik…