“O kadar çok şikâyet ediyoruz ki, çözüm bulmaya vaktimiz kalmıyor…

Şikâyet, cesaretin zehridir…

Şikâyet eden cesaret edemez, cesaret eden ise şikâyete zaman bulamaz…

Biz, zaferden değil seferden sorumluyuz” diyor Prof. Dr. Sinan Canan…

 

Bu hafta Çevrimiçi terapinin düzenlediği, psikoloji okuryazarlık eğitiminde Prof. Dr. Sinan Canan’dan eğitim aldık…

Her daim olaylara, ilme ve bilime bakış açısına hayran olduğum bu insan ile karşılıklı olmak oldukça heyecan vericiydi… Var olmamızı, varlığımızı anlatırken o kadar basit bir anlatım dili kullanıyor ki, Sinan hocanın okuduğum her kitabında ya da dinlediğim her konuşmasında beynimde şimşekler çakıyor… Bu haftaki ders de, yine yeni şimşeklere vesile oldu…

Evrimsel Akım

Yağmurlu havalarda çoğumuz durgunlaşırız… Dışarıda olmaktansa evde olup, üzerimize battaniye çekip uzanmak isteriz…

Bu durumun, elbette biyolojik ya da psikolojik açıklaması var ancak Sinan hoca, konuyu Evrimsel Akım ile bakın nasıl anlatıyor…

“Yüzyıllar önce mağaralarda yaşayan atalarımızdan, hangisi daha çok yaşamıştır? Hava yağmurlu, karlı olduğunda mağaraya çekilip havanın durulmasını bekleyen mi? Yoksa dışarıda olan mı?” diye soruyor ve devam ediyor… “ ‘Ben mağaraya gidip uyuyacağım’ diyen daha çok hayatta kalır; ‘dışarı çıkalım, yağmur iyidir’ diyen ise erken ölür çünkü ya yıldırım çarpar ya da kaplana yem olur… Haliyle dışarı çıkanlar öldükçe, yağmurda mağaraya çekilenlerin sayısı çoğalır… Dolayısıyla, dışarı çıkanlar öldüğü için mağaraya çekilenlerin genleri bir sonraki nesle aktarılır… Böylece biz farkında olmadan, bu bilgi o ataların torunları olan bizlere kadar aktarılır…”

Yani bugün yaptığımız her davranışın, farkında olmasak da bir sebebi vardır… İçten içe sebebini biliriz ama farkında olmayız…

Peki ya hastalıklara bakış açımız?

“Down sendromu, şizofreni, manik depresif bozukluk bu ve benzeri hastalıkların ismi geçtiğinde bile içimiz acıyor ya da ürküyoruz, öyle değil mi? Hayatımız boyunca bu durumda olan insanlara ya acıdık ya da onları dışladık…

Oysa hafif şizofreninin, sanata olan etkisini bilemedik… Şizofreniyi tamamen tedavi ettiğimizde dünyada sanat diye bir şeyin kalmayacağını göremedik…

Otizm… Otizm olmaz ise laboratuvar vb alanlarda saatlerce bıkmadan usanmadan çalışacak insan bulamayız… O kadar dikkatli olmak, o kadar inat etmek sıradan bir insanın yapabileceği bir eylem değil… Standart bir insan, saatlerce, günlerce aynı eylemi yapmaktan sıkılır, bunalır…

Bipolar, manik depresif bozukluk bütünü ile tedavi edilirse; herkes, her gün aynı olur… Hayatın rengi gider… Hastalık tamamen tedavi edilirse ne icat kalır, ne kâşif, ne de filozoflar…

Özetle şifa, ilaçtan önce anlamakla başlar…

Hal böyle olunca böylesi durumlarda; “Bu niye bozuktur?” diye sormak yerine, “Bunun hikmeti nedir?” diye sormalı insan…

“Buradaki kusur nedir?“ diye sormadan insan, “Benim inancımda, benim görüşümdeki kusur nerededir?” diye sormalı…“