Farkındalığınızı yükseltin!

Farkında olun!

Bilinçli farkındalık!

Farkındalık geliştirin!

Herkes “Farkındalık” diyor da, neydi bu farkındalık kimse anlatmıyor?

Farkındalık, Mevlana Celalettin Rumi’nin mesnevisinde, sır için söylediği “Benim sırrım feryâdımdan uzak değildir. Lâkin her gözde onu görecek nûr, her kulakta onu işitecek kudret yoktur.” Gibiydi… Sadece yaşayan anlayabiliyor ama anlatamıyordu…

Olabildiğince basit haliyle, kelebek etkisinde “Benim etkim ne?” diyebilmekti farkındalık… “Yapacağım davranış ya da söyleyeceğim sözün, başka bir canlının üzerinde etkisi ne olur?” diye düşünebilmekti…

Tanıdığımız ya da tanımadığımız birine agresif, olumsuz bir davranışımız sonucunda o insanın, başka bir insana, bizim ona aktardığımız agresif, olumsuz enerjiyi boşaltmasıydı… O boşalan enerjideki insanın da, başka bir insanda yeni bir boşalma yaşamasıydı… Bir anlamda farkında olmadan birçok insanın hayatını olumsuz etkilememizdi…

Ya da tam tersi tanıdığımız ya da tanımadığımız birine mutlu, huzurlu bir etkileşimde bulunarak o insanın, gününü güzelleştirmemiz ve yine o insanın, bizim verdiğimiz o güzel enerji ile başka bir canlının gününü güzelleştirmesiydi…

Farkındalık; silsile halinde yaşanan enerjiydi…

Yemekten kalktıktan sonra masada ki kırıntıları, çöpe atmak yerine bir ağaç dibine ya da pencere kenarına koyarak kuşların, böceklerin, karıncaların beslenmesine yardımcı olmaktı…

Topladığımız kır çiçeklerini başımıza taç yaparak, kendi egomuzu tatmin etmek yerine; o çiçekleri dalında bırakarak bitkinin, sadece taze çiçek kısmı ile beslenen kaplumbağaları aç bırakmamaktı…

Kırılan bardak, tabak, kavanoz vb cam eşyaları öylece çöpe atmak değil; kalın bir madde ile sarıp bir torbaya koyarak çöpe atmaktı… Çünkü bu dikkatli davranış sayesinde, çöpte yemek arayan sokak hayvanlarının, o kırılan cam parçası ile yaralanmasına engel olabileceğimizi bilmekti…

Kişisel gelişim fırtınasında bahsedilen “Önce sen” felsefesini, “bencil olmak” yani “ben iyi olayım da gerisi ne olursa olsun” değil de; “benci olmak” yani “ben iyi olmalıyım ki çevreme faydam dokunsun” şekli ile anlayabilmekti…

Yani farkındalık bilgiydi, bilgiyi kullanabilme yetisiydi… Dar değil de, geniş çerçeveden bakabilmekti…

Farkındalık, ülkenin neredeyse yüzde yirmisinin yok olmak ile karşı karşıya kaldığı bir felakette daha dikkatli yaşamaktı…

Felaketten önce önlem almak, felaketten sonra vicdanlı olmaktı…

Bilmeliydi ki insan, toprak dediğin; ağaç, hayvan, bitki, insan taşısın diye yaratıldı…  Toprak dediğin; milyonlarca bina taşımaz, taşıyamaz… Limitinin üstündeki beton yığınını üzerinden silkeleyip atar… Bunu bilmeliydi insan ve hırslarına karşı nefsine yenik düşmeden bu gerçeği kabul etmeliydi…

Önüne geleni kolileyip, vicdanını rahat ettirmek için değil de; iyiliği, ihtiyacı olana gerçekten faydalı olabilmek için yapmalıydı…

Farkındalık dediğin devletin, devlet olmayı; insanın, insan olmayı başarabilmesiydi…