Hümanizm TDK’da, “insancılık” olarak açıklanıyor…

Bizim toplumda hümanizmden anladığımız ise, insana insan olduğu için değer vermek; onu anlamaya çalışmak…

Peki, ne kadar hümanist olunmalı?

Eğer bir insan ya da insan topluluğu; bizim zihin, ruh ve beden sağlımızı bozuyor ise artık bizim o insanlardan uzaklaşmamız gerektiğini kabul etmeliyiz…

Bu hem psikoloji biliminde böyledir, hem de dinimiz açısından da kendi kul hakkımıza girdiğimizi gösteren bir durumdur…

Örneğin Suriye’den, Afganistan’dan sığınmacılar geldi… Hepimiz o insanlara, o çocuklara çok üzüldük kapımızı açtık… Buraya kadar sorun yok ama artık 10 yılı aşkın bir zaman oldu…

Her geçen gün nüfusları artarken bizim ülkemizin demografik yapısı bozuluyor… Onlara sahip çıkacağız derken bizim ekonomimiz alt üst durumda… Belli ki yurt dışından gelen maddi destek bu durumu devam ettirmeye yetmiyor…

Ki, bu konunun dışında yaşam tarzımız da çok farklı… Hayatlarında şort giymiş kadın görmeyen bu sığınmacı erkeklerin, plajlarda tüm bedenleri ile ereksiyon olmuş halleri kadınlarımızın özgürlüğünü kısıtlıyor… Sadece plaj mı? Kendi ülkemizin hiçbir yerinde özgür değiliz artık…

Çocukları gecenin bir saati sokaklarda dolaşıp işletmelerde yemek yiyen insanların yüzlerine tükürüyorlar… İşletme sahipleri, onları uzaklaştırmaya çalışınca da içeride müşteri olmasına aldırmaksızın mekânların camlarını kırıyorlar… İl merkezlerindeki işletmelerimiz kan ağlıyor artık… Bizim evlatlarımız, işsiz gezerken onlar ucuz işçi diye kolayca iş buluyorlar… Oysa kendince ucuz işçi çalıştırıp kar ettiğini sanan patronlar, bu insanların hepimize vergi yükü olduğunu bile farkında değiller…

Heryerde ne anlama geldiğini bilmediğimiz tabelalar ile açılmış işletmelerde, yabancıları çalıştırmıyoruz diyerek bizim ülkemizde, bizim insanımızı dışlıyorlar… O gençler, bizim okullarımızda bizim evlatlarımızı tersliyorlar… Bu da yetmeyecek yarın öbür gün seçilme hakkı ile meclisimize vekil olup bizi yönetmeye kalkacaklar…

Eskiden topla tüfek ile savaşılırdı; şimdi ise göçler ile ekonomik ve demografik yapıyı bozarak, bir ırkı yok ediyorlar… Üstelik biz buna kendimiz izin veriyoruz…

Vatan böyle göz göre göre elden giderken hala, yazık bu insanlara diyen var ise ya cehaletini ya da akli dengesini kontrol ettirsin derim…

Zira bu durum artık ihtiyacı olana sahip çıkmayı geçmiş, kendi kul hakkımıza girip misafiri şımarttığımız bir durum haline gelmiştir…

Zaten başımıza ne geldi ise şımarıklıktan geldi…

20 yıldan fazladır, seçimlerde bir kesim AK Parti gelmesin diye CHP’ye, diğer kesim ise CHP gelmesin diye AK Partiye oy verdi… Böyle yapa yapa koltuklarını garanti altına alan bu iki parti ve ekürileri bir ailedeki bilinçsiz ebeveynlerin şımarık çocukları gibi oldular…

Evdeki o şımarık çocuklar, koltukları yırttı, elektronik aletleri bozdu, duvarları boyadı, yetmedi komşunun camına taş atıp kırdı, o da yetmedi arkadaşlarını aşağılayıp şiddet gösterdi; biz ise hala kendi çocuğunun psikolojik sorunlarını kabul etmemekte ısrar eden “ama o daha çocuk” diyerek koruma altına alan beceriksiz anne baba gibiyiz…

Özet ile üstat Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın dediği gibi oylar değil vatan bölünmesin… Zira böyle devam edersek vatan bölünecek ve bölünmesin diyebileceğimiz bir oy hakkımız da kalmayacak…