Doğu’dan, Güney’e, Güney’den Batı’ya gün geçmiyor ki, sallanmayalım.

Deprem “bütün ölümcül riskleri ile ‘yıkıcı tehdit’ sürecini” sürdürmeye devam ediyor. Deprem Uzmanı hocalarımızın “zaman vermeyen ama ‘her an 7 - 7,2 olabilir’ imalarını taşıyan açıklamaları” ile yatıyor, AFAD’ın ‘3’lük, 4’lük, 5’lik açıklamaları’ ile kalkıyoruz.

Ve de, en acısı, “7’lik yıkıcı bir deprem olursa, ağır hasar görev evimizden sağ salim çıksak bile ‘nerede toplanılacağını’ dahi bilmeden” yaşıyoruz.

Sahi, Allah korusun, böyle bir deprem olursa, “eşimi de alıp” nereye koşacağım, ben?..

Ne oluyor, “depremlerle, orman yangınlarıyla, sellerle, fırtınalarla ‘felaketlerin en ağırını yaşayan’ ülkelerin arasında Türkiye’mizin de bulunduğu” Dünya’ya?..

Bu da yetmiyormuş gibi, araya giren “Pandemi salgınının aldığı can sayısı” da felaketler zincirinin “kalın ve ağır acılar veren” halkalarından biri olmadı mı?..

“Biraz nefes alalım” derken, şimdi de ortaya “doğrudan nefes almayı bile önleyecek, dahası günler sürecek ‘Çöl tozu fırtınası’ ile Dünya Sağlık Örgütü’nün ‘Çocukların tümü aşılanmalı’ talimatı verdiği ‘Kızamık Salgını’ illeti” çıktı.

Eğer “Çölden gelen tozların akciğerlere kadar gitmesini önleyecek ‘özel maskeler’ kullanmazsak, yanacağımız” TV’lerin ilk haberleri arasında…

Neymiş, “insanları ve hayvanları öldürecek” bu tozlar, meğer “bitkiler için” çok faydalı imiş…

Anlaşılıyor ki, “bu tablonun ‘ilahi bir mesajı’ var” ama… Anlayana… Anlamayana ise “Davul zurna az!..”

İşte, “bu yüzden” bu felaketleri yaşayan, ne var ki, “etkilerini azaltacak tedbirleri ‘önceden almayan, alamayan’ felaketler geldikten sonra, çabalamaya başlayan” ülkeler arasındayız…

Ve de, yıllardır “ekonomik krizi” hafifletemeyen… Sonunda “Nass’lara başvurarak, enflasyonu indirmek için ‘faiz indirme’ yolunu” seçen…

“İşler daha da kötüye gidip, içinden çıkılmaz hâle elince” bu defa “hem de Ramazan ayında ‘politika faizi’ ile beraber banka faizlerine de zirve yaptırma yarışına çıkılan” bir ülkede… “Yasal / kaçak aramıza katılanlarla beraber sayısı 100 milyonu aşan insanlar” olarak yaşıyoruz…

Hafta sonunda “belediyelerimizi yönetecek insanları” seçeceğiz, muhtarlarımızı da…

“Adayları” biz “beldelerde yaşayanlar” seçmedi. Ankara’da kapalı kapılar ardında toplanan belki 5, belki 10, belki 15, belki 20, işte “o kadar” insan seçti.

Bizler “onların seçtiklerinden birine” oy verecek ve yurt çapında, “muhtarlarımız hariç, Ankara’da seçilenleri” onaylayacağız; Almanların deyimi ile “Türkish usulü” Demokrasi!..”

Hayırlı uğurlu olsun!..