5393 numaralı, 3/7/2005 tarihli ve 13/7/2005 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren BELEDİYE KANUNU’nun 3’üncü maddesi Belediye’yi tarif eder.

Ve… Der ki; Madde 3- Bu Kanunun uygulanmasında; a) Belediye: Belde sakinlerinin mahallî müşterek nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan ve karar organı seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan, idarî ve malî özerkliğe sahip kamu tüzel kişisini, b) Belediyenin organları: Belediye meclisini, belediye encümenini ve belediye başkanını, c) Belde: Belediyesi bulunan yerleşim yerini, d) Mahalle: Belediye sınırları içinde, ihtiyaç ve öncelikleri benzer özellikler gösteren ve sakinleri arasında komşuluk ilişkisi bulunan idarî birimini ifade eder.”

“Kolay anlaşılan” bir tanım… Ama ne yazık ki, “Kanun gerçeğe uymuyor ve uygulama da kanuna uymuyor!..”

Ne diyor, 3’üncü maddenin “a” bendi; “a) Belediye: Belde sakinlerinin mahallî müşterek nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan ve karar organı seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan…”

Neymiş; “karar organı, seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan…”

Acaba, “karar organı, yani ‘başkan ve belediye meclisi’ altını çiziyorum ‘gerçekten’ seçmenler, yani ‘beldede yaşayanlar’ tarafından” seçiliyor mu?..

Yoksa, “başkan adayı Ankara’da ‘kapalı kapılar ardında’, belediye meclis üye adayları İzmir’de ‘kapalı kapılar ardında’ seçilip, Yüksek Seçim Kurulu’na bildirilerek, oy pusulalarına yazılıp”, o oy pusulaları da “seçmenler’ tarafından sandığa atılıp, kesinleşmiyor mu?..

Gerçek ortada; “başkanı da, belediye meclis üyelerini de” belde seçmenleri değil, “partilerin, ‘üst yöneticileri’ seçiyor”, beldenin “asıl” seçmenlerine de, parti yönetimlerinin seçtiği adaylara sandıkta oy verip”, onaylamak kalıyor!..

O yüzden ve mesela, İzmir gibi “demokrasinin yeşerdiği” ilimizin siyaset kulislerinde “4 – 5 belediye başkanının, ‘üst yönetimlerde olan bir siyasetçinin adamı’ olarak aday listesine girdiği ve belde seçmenlerinin verdiği oylarla da belediye başkanı oldukları” iddiaları ve fısıltıları seçildiklerinden beri dolaşıp duruyor…

Demokrasilerde “ön seçim” denilen ve gerçek demokrasiyi yurdun dört bir yanında yeşerten” bir sistem vardır.

Eğer Belediye Kanunu’nun 3’üncü maddesi varsa, ki var; ve “ben de bu kanuna uygun bir seçmen isem”, neden ben Öcal Uluç, “Ankara’da kapalı kapılar ardında seçilen parti adaylarından birine oy vermek zorunda” bırakılıyorum?..

Neden Urla ilçesinde “ön seçim yapılarak”, partilerin belediye başkan adaylarını, “o partilerden adaylığa talip olanlar arasından ‘partilerin üyesi olan’ Urlalı seçmenler” seçmiyor?..

İzmir yıllardır, “milletvekili seçimlerinde “ithal adaylara oy verdi” ve vermekte de devam ediyor; neden; zira “demokrasinin esaslarından biri olan ‘ön seçim’ yok” ve de “İzmir Milletvekillerini, ‘İzmirliler değil’, Ankara’da ‘kapalı kapılar ardında toplanan’ 10 – 15 kişi ve hatta ‘bazı partilerde’ birkaç kişi seçiyor” ve İzmirli seçmenler de, “bu seçmişleri” oyları ile “Ben seçtim” diyerek Ankara’ya gönderiyor…

Belediyelerde de durum aynı; fark seçilenler Ankara’ya gitmiyor, İzmir’de ve ilçelerinde kalıyor!..

Neden İzmirli seçmenler ve İzmir medyası sesini çıkarmıyor; demiyorum ki, sokaklara dökülelim ama, seslerini yükselterek, “gerçek seçmek haklarını” istemek, TC vatandaşlarının “anayasal ve yasal görevi” değil mi?..

2024 yılının 31 Mart’ında yapılacak yerel seçimlere 9 ay kaldı. Hiç olmazsa “bu seçimler için” uyanmamız ve hakkımızı istememiz, gerekmiyor mu?..