Deprem Kuşadası… 5.1…  4.9 … “Tek sütunluk haber” ver, geç…

Marmara’da bir 3.7… Bir 4.1 olsa, bütün TV ekranlarında gündem; Uzmanların görüşleri… Haberler yığın yığın…

Çünkü “ulusal basın” olarak nitelenen ve bizlerin de seyrettiğimiz TV ekranlarımız, okuduğumuz gazetelerimiz için, varsa da yoksa da “İstanbul!..”

Onun için ben onlara uzun yıllardan beri “ulusal basın” olarak değil,  “İstanbul yerel basını” bakıyorum…

Konuşmak için çağrıldığım toplantılarda, yazdığım yazılarda; “İstanbul medyası” diyorum…

İşte onun için, İzmirli iş adamlarının çıkardığı ve genel yayın müdürlüğü yaptığım, sonra “yayın konusunda” rahmetli Selçuk Yaşar ile anlaşmazlığa düştüğüm için “onun talebi ile” istifa ettiğim Gazete EGE’de… Ve… 30 yıldan fazla Yazarlık / Yayın Kurulu Üyeliği / Koordinatörlük  yaptığım GÖZLEM’de, “İzmir’in – Ege’nin sesi olalım” deyip durdum… Ama, patronumuz yarım asırlık arkadaşım ve dostum Çetin Gürel’in  “Ülke gazetesi olma” ısrarı yüzünden “hedeflenen yere” hiçbir zaman varamadık, sonunda ben ayrıldım.

Şimdi, Pencere Haber’de yazıyorum…

Eğer, “haberleri, yazarları ile URLA gazetesi olmak” hedefine ulaşamazsak ve bu hedefin gereğini yapamazsak, “yeni bir deneme” yapmayacak ve İzmir’deki “gazetecilik hayatıma” nokta koyacağım.

Göksel kardeşim, “tek kişilik ordu” olarak “haberler konusunda da, gazetenin baskıya hazırlanmasında da” elinden geleni yapıyor…

Ama biz yazarlar olarak “olması gerekeni, yapılması gerekeni” yapıyor muyuz?..

Mesela, büyük bir hızla gelişen ve başta İstanbul ülke zenginlerinin, Ankara başta emekli bürokratların gayrimenkul alarak yerleştikleri Urla’da yeni marketler, yeni mağazalar, yeni lokantalar, yeni kafeler, yeni sağlık kuruluşları…  vs… vs… açılıyor…

Oralara uğruyoruz. Neden sütunlarımızda oraları yazmıyor, tanıtmıyoruz?..

Böylece, oraları hem Urlalılara duyuracağız, hem de yazı yazdığımız gazetemize abone / reklam kapılarını açacağız…

Neden hem de evimizin sokağının, yandaki sokağın, hatta bazı caddelerin yürekler acısı halini yazmıyoruz?.. Hatta çamurlu gölcüklerin, çukurların resmini ile beraber sokağın numarasını, caddenin adını yazıp sütunumuza koymak gazeteci / yazar olarak da, belde sakini olarak da görevimiz değil mi?..

Neden lokantaların, kafelerin, fırınların, pazarların belediye görevlileri tarafından denetlenmediğini sormuyoruz?.. Fiyat denetiminden söz etmiyorum; sağlık bakımı denetiminden söz ediyorum… Dahası, “Tuvaletsiz lokanta, kafe, pazar yeri olur” mu? / Vatandaş cami avlularına koşturulur mu?” sorusunu, “çare bulunana kadar” sütunlarımıza neden abone etmiyoruz?..

Elbette zaman zaman Dünya’da, Türkiye’de, Ege’de olan bitenlerle ilgili yazılar da yazacağız, ama “aslolan” Urla’nın sorunlarını, spordan, kültüre, sanata kadar beldemizdeki gelişmeleri anlatmak, eksikleri yazmak, Urla’yı yönetenlere, Urla’nın ünlülerine sütunlarımızı açmak, onlara sorunlarımızla ilgili görüşlerimizi ulaştırmaktır.

Bunu yapar ve hedefimize varırsak, sadece Urla’da değil, İzmir’de okunan ve saygı gören bir gazete olacağımız muhakkaktır.

Ülkemizin pek çok yerinde, mesela Bursa’da, Adana’da, Antalya’da bunun örnekleri vardır ve bir zamanlar İzmir’de de vardı…

Biz neden olmayalım?..