Değerli okurlar,

Artık iklim değişikliği koşullarında eskisi gibi yaşama lüksüne sahip olmadığımızı yavaş yavaş farkına varıyoruz. Bundan böyle hayatımızın her alanını yeni koşullara göre düzenlememiz gerekmektedir.

Geçtiğimiz temmuz ve ağustos aylarında, Yunanistan’ın Rodos, ABD’nin Hawaii, İspanya’nın Tenerife Adaları’nda ayrıca Yunanistan’ın Dedeağaç bölgesinde devasa orman yangınlarının ardından Çanakkale’de binlerce dönümlük ormanlık alanın yanmasını içimiz ağlayarak izledik. On binlerce insanın tahliye edildiği, can kayıplarının yaşandığı bu yangınlar, tam da üst üste sıcaklık rekorlarının kırıldığı temmuz ayının ardından, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in “Küresel ısınma çağı bitti, artık küresel kaynama çağındayız” uyarısına paralel olarak gerçekleşti.

Peki, bu yangınlara artık sürekli tanık mı olacağız?

Küresel kaynama çağında bizi daha neler olabilir?

Temmuz ve ağustos en sıcak aylar olarak kayıtlara geçti. Daha sonra dünyanın birçok yerinde korkunç yangınlar, sel felaketleri, çeşitli doğal afetler üst üste geldi. Bu kadar olayın bir araya gelmesi ilginç değil mi?

Hayır, hiçte ilginç veya rastlantı olmadığı belli.

Dünyanın pek çok bölgesinde El Nino’nunda etkisiyle sıcak hava dalgalarının yaşandığı bir yaz mevsimi yaşadık ve sonuçta temmuz ve ağustos ayları çok sıcak ve kurak geçti. Bu koşullar, ormanları, orman altı bitki örtüsünü, çalıları, çayırları hepsini kuruttu. Aşırı kurak bir ortam her şeyi anında tutuşturabilecek duruma getirdi.

Dolayısıyla Türkiye’de dahil dünyanın birçok yerinde özellikle El Nino etkisinde kalan Akdeniz bölgesi ülkelerinde ağustosta, bu yanmaya hazır hale gelen bu bölgelerde, rüzgarın da etkili olmaya başlamasıyla çıkan yangınlar önü alınamadan günlerce süren çok büyük yangınlara dönüştü.

Türkiye’de de öyle oldu: Çok sıcak ve kurak temmuz sonrası ağustos ayında genel atmosfer dolaşımının bir sonucu olarak batı ve kuzey batıdaki ormanlık alanlar yangın tehlikesine çok daha hazır hale geldi. Ufak bir sigara izmaritinin atılması veya cam ve şişe kırıntılarının güneşi yansıtmasıyla yeterince kurumuş ortam kıvılcım ve alev alma durumuna kolaylıkla gelmektedir. Biz her ne kadar yaz aylarında yangın potansiyelinin fazla olduğunu bilmemize rağmen yeterli önlemleri aldığımız söylenemez. Yangın sırasında gerekli hava akımlarının tam değerlendirildiği söylenemez.

Çanakkale’de olduğu gibi, günlerce ardışık 36-37 derece yüksek sıcaklıkların yaşandığı, poyrazın saatte 60-70 km hızla estiği, toprağın kuruduğu, bağıl nemin rüzgârla birlikte % 20 seviyelerine düştüğü bir ortamda çıkan herhangi bir yangını kontrol etmek oldukca zordur.

Ancak yangın yönetimini zorlaştıran hava durumu tipleri konusunda yetişen uzman az. Bu hava durumu tipleri yeterli ve bilinçli takip edilmemektedir. Sonra ufak bir kıvılcımda ortalık alev alev. Canım ormanlar yok oluyor.

Yukarıda da belirttiğim gibi artık iklim değişikliği koşullarında eskisi gibi yaşama lüksüne sahip değiliz. Artık aynı bildiğimiz 4 mevsimli iklim yok, iklim çoktan değişti. Hayatımızın her alanını yeni küresel ısınmanın gerekleri altında sürdürmemiz gerekmektedir.