Değerli okurlarım,

Sürekli olarak küresel ısınma ve bunun sonuçlarından bahsediyoruz. Gerçekten durum kritik mi? bütün gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler sıkıntılardan bahsediyorlar ve siyasi söylemlerde bulunuyorlar. Ama görünen problemler daha buzulların en üstü ve hızlıca dibe doğru gitmekte. İnsanoğlu ancak tam tehlikeyi gördüğünde durumu idrak edebilmektedir.

Şuandaki veriler göre, 2030 yılına kadar 1,5 0C derece artma hedefine rağmen, içinde bulunduğumuz 2023 yılı en yüksek sıcaklıkta bir yıl olmuş ve dünyamız genelde 1,50C derece artmıştır.

Şimdi gelin, bir felâket senaryosu düşünelim ve aniden küresel ısınma nedeniyle tüm buzulların eridiğine tanık olduğumuzu varsayalım.

Peki bu durumda ne olurdu?

Dünya'daki tüm tatlı su buzlarının %99u Grönland ve Antarktika’da bulunmakta ve normalde tamamının erimesi için yüz binlerce yıl geçmesi gerekirken; her yıl bu buzların biraz daha fazlası eriyerek okyanusa karışmaktadır.

Böylesi bir senaryo durumda, biz gece uyurken deniz seviyeleri bir anda 66 metre kadar yükselebilecektir; New York, Şangay, Londra ve İstanbul gibi denize kıyısı olan tüm şehirlerde devasa bir sel felâketi oluşumu söz konusu olacaktır, Dünya nüfusunun neredeyse yarısının evsiz kalmaları kaçınılmaz olacaktır.

Bütün bu kaos, yeryüzünde gerçekleşirken; yer altında da benzer bir felâket ortaya çıkarmaktadır. Taşan bütün su, karadaki yer altı tatlı su rezervlerine sızacak ve bütün tatlı su rezervlerine tuz karışacaktır. Bu da yer altı kaynakları ve içme suyu kaynaklarımızın, tüm arıtma sistemlerinin ve diğer yaşamla ilgili sistemlerin işe yaramaz hale gelmesi demektir. Bütün bu sistemlerin yıkılması, canlıları bir toplu yok oluş vakasına sürükleyecek çok büyük bir yıkımın da öncüsü olabilecektir.

Grönland ve Antarktika’daki buzullar, tatlı sudan oluşmaktadır, bu yüzden de erimesi; Dünya'nın tatlı su kaynağının yaklaşık %70inin doğrudan okyanusla karışması demektir. Bu da okyanus akıntılarında ve hava değişimleri ile doğanın ekolojisinde büyük değişikliklere ve hasara neden olacaktır.

Örneğin, Körfez Akıntısını düşünelim. Bu akıntı, Meksika Körfezi'nden başlayıp Birleşik Krallık'ın kuzeyine kadar devam eden ve Kuzey Avrupa’ya sıcak hava getiren, dolayısıyla da iklimini yaşama elverişli hale getiren; Kuzey Kutbu’nun yoğun, tuzlu sularına dayanan güçlü bir okyanus akıntısıdır. Ancak bir tatlı su seli, akıntının zayıflamasına hatta tamamen durmasına neden olabilir. Bu durum, sıcak havanın ortadan kalkmasına, Kuzey Avrupa'daki sıcaklıkların düşmesine ve mini bir buz çağının yaşanmasına neden olabilir.

Peki en kötü senaryo ne olabilir?

Daha kötüsü ne olabilir ki?

Başta söz ettiğimiz; Grönland ve Antarktika’da %99’u bulunan tatlı su buzullarının geri kalan %1'ini şu ana kadar hiç hesaba katmadık. Bu %1’in büyük bir kısmı ise iç kesimlerde bulunmaktadır.

Himalaya buzulları, içinde sıkışanlardan dolayı özellikle en büyük tehditlerden birini oluşturur: Birçok toksik kimyasallar bu tip buzulların içinde depolana bileceklerdir. bu kimyasalları uzun yıllar boyunca içinde depolayabileceğini bu buzulları yok olması yani bu buzulların erimesi, söz konusu bu zehirli kimyasalların akarsulara, yer altı su rezervlerine karışmasına ve gittikleri her yeri zehirlemesine neden olabilecektir.

Evet, yalnızca Kutup ortamında depolanmış yaklaşık 69 milyon litre cıva bulunmaktadır. Bu da yaklaşık olarak Dünya üzerindeki cıva miktarına eşittir.

Dilerim bu tür felaket senaryoları yaşamayız.