Önce dereler, sonra göller ve işte sonunda buzullar kurudu!

İzlanda’da iklim değişimi nedeniyle eriyip gitmiş olan Okjökull buzulu tarihsel açıdan eski geleneksel ayinlerin olası sonuçlarını çağrıştırmaktadır.

Bilindiği gibi insanoğlu, buzul çağında doğmuştur. Buzullarla haşır neşir vaziyette 2 milyon yıldan fazla yaşamıştır. Doğal ekoloji bu düzene göre kendini ayarlamıştır. Ancak son 10-15 bin yıldır da buzulların kutuplara çekilerek insanoğluna bıraktığı yeryüzünü bizler ise acımasız bir hoyratlıkla kullanıp mahvettik ve hala da etmekteyiz.

Şimdi durum daha da kötüleşmiş ve şu anda ortalığa daha da zarar verip kuzey ve güney kutuplarında kendi köşelerine çekilmiş buzulları da eritme noktasına başarıyla ulaşmış durumdayız.

Belki bu bağlamda insanlık tarihi, insanı "buzulların çocuğu" olmaktan "buzulların katili" olmaya aday olarak tanımlayabilir.

İzlanda'da iklim değişimi nedeniyle eriyip artık buzul statüsünden çıkmış Okjökull buzulu için belirtilen özellikler bundan sonra tüm buzullarımız içinde söylenebilir.

Başka bir anlatımla önümüzdeki 200 yılda dünyamızda yer alan tüm buzullarımızın aynı yolu izlemesi beklenmektedir. Bu Okjökull buzulu bize gösterilen önemli bir işarettir. Yapılması gerekeni bizlerin yapıp yapmadığımızı çok dikkatli ve hassas bir şekilde takip etmek zorundayız.

İnsan, esasen bir parçası olduğu doğa ile "av-avcı" ilişkisi kurmuş ve şimdi avlaya avlaya canına okuduğu doğanın önünde adeta bir ağlama ayini gerçekleştirme aşamasına gelmiştir.

Bu girişi yapmamın nedeni buzulların erimesinden başlayarak bugün geldiğimiz noktanın bir jeolojik kıyamet olan Antroposen’dir.

Antroposen, insanoğlunun Dünya’ya olan etkisinin en üst düzeylere çıktığı sanayi devriminden bugüne kadar olan süreç ve devam edecek bu duruma insan çağı da denen döneme verilen isimdir. Çünkü dünyamız artık geri dönülmesi çok zor bir sürece girmiştir.

Bildiğimiz gibi Aral Gölü kurumuştur. Özbekistan, büyüklüğü nedeniyle eskiden deniz diye de adlandırılan bu muazzam su kütlesinin şimdi yeller esen yerinde orman yapılmasını düşünmekte ve birçok ağacın dikilebileceği öngörülmekteymiş!


Bizde de Akşehir Gölü çoktan kurumuştur. 2 milyon yıllık Tuz Gölü, hanidir “tuz çölü” ne dönüşmüş durumdadır. Beyşehir Gölü ise zor durumdadır. Çünkü hem aşırı kuraklık ve hem de aşırı endüstriyel faaliyetler ortamı yaşanamaz hale getirmektedir.

Tarihsel olarak bakıldığında önce dereler kurudu ve adları kaldı. Bu dere yataklarında şehirleşmeler başladı. Yani jeolojik kıyamete (Antroposen) davetiye çıkarıldı.

Yukarıda belirtildiği gibi sonra sıra göllere geldi ve onlarda kurumaya başladı. Şimdi artık buzullar da kurumakta ve erimekteler.

Antroposen, mavi dünyamızın rengini bulanık hale getirmek için ona hayat veren su kütlelerini tükete tükete akmaya devam etmektedir.

Dört buçuk milyar yıllık yeryüzünün sadece binde 1'lik son zaman diliminde var olan canlılar, bugün o yeryüzünü yok oluşa götürebilecek tehlikelerin oluşumuna neden olmaktadır.

Üstelik bu, ağırlıklı olarak son 250 yılda gerçekleşmiştir. Yani, yeryüzündeki varlığı, yeryüzünün varlığının binde 1'lik zamanına denk gelen insanın kendi varlığının da "on binde 1"ine denk gelen sürede doğayı mahvederek küresel ısınmaya neden olmuştur.

Böylesi vahim bir tabloyla ayırt edilmekte Antroposen: Dört buçuk milyar yıllık yeryüzünde 2 milyon yıldır var olan bir canlının son 250 yıldır yapıp ettikleri, o yeryüzünü yok oluş tehlikesiyle karşı karşıya bırakmıştır.

Bütün bu tarihsel ve jeolojik gelişimlerin incelenmesi bize küresel ısınmanın minimum olması ve hatta durdurulması zorunluğunu görünmektedir.