İnsanların temiz su, temiz hava ve sağlıklı bir ekosistem taleplerinde bulunmaları bilinçli bir çevre duyarlılığının gelişmesi demektir.

Peki, bizler bu bilince sahip miyiz?

Yıllarca çevre konusunda çalışmalar yapılmasına rağmen işler iyiye gitmedi. Hatta şu an doğa alarm vermektedir.

Doğal yaşamın tehdit altında olduğu artık herkes tarafından bilinmektedir. Amazon’da her gün dakikada 60 hektar yağmur ormanı yok olmaktadır. Bilim insanları, 8 milyon canlı türünden bir milyonunun, birçoğunun sadece birkaç on yıl içinde, neslinin tükeneceği konusunda sürekli uyarmaktadırlar. Bu kritik kayıp, gezegenin ve üzerindeki herkesin geleceğini tehlikeye atmaktadır.

Peki, bu durumu insanlar umursuyor mu?

Samimiyetle dile getirmek isterim ki insanların umurunda değil.

Sorunun boyutu göz önünde bulundurulduğunda, insanların biyolojik çeşitlilik kaybını bir öncelik olarak görmemesi ve hatta konu hakkında herhangi bir şey yapılamayacağına inanmaları nedeniyle buna sırt çevirdikleri varsayılabilir.

Oysa durum tam tersi. Çevre bilinci ile tüketim iç içe geçerek yaşam şeklimizi ve dünyayla olan ilişkimizi şimdiden dönüştürmeye başlamıştır.

Son günlerde yayınlanan bir araştırma raporuna göre dünya nüfusunun %80’ine ev sahipliği yapan elli ülkede insanlığın ve gezegenimizin geleceği açısından bilinçli bir şekilde yeni bir değişim çağına girilmektedir.

1970’lerden beri memeli hayvan, kuş, balık, amfibi ve sürüngen popülasyonunda ortalama %68 gibi alarm verici boyutta bir düşüş görülmektedir. Tüm türlerdeki ve ekosistemlerdeki küresel düşüşler ile gezegenimiz şu an eşi benzeri görülmemiş bir yok olma krizi ile karşı karşıya kalmaktadır. Bu durum öyle vahim ki bilim insanları biyoçeşitlilik ve doğa kaybının boyutunu ‘biyolojik imha’ ile eş değer görmektedirler.

Peki, Biyoçeşitlilik nasıl tanımlanabilir?

Biyoçeşitlilik, hayatta kalmak ve yaşamak için ihtiyacımız olan besin, temiz su, barınak ve ilaç gibi doğada bulunan her şeyi kapsamaktadır. Terimin kendisi başlı başına ‘biyolojik çeşitlilik’ teriminin kısaltılmış hali ve türlerin çeşitliliği ile zenginlik kombinasyonu olarak bilinmektedir.

Birleşmiş Milletlere göre yaklaşık 1 milyon hayvan ve bitki türünün tehdit altında olduğu ve on yıllar içinde çok daha fazlasının benzer tehlike ile karşı karşıya kalacağı belirtilmektedir. Eğer bu öngörü gerçek olursa veya bu öngörü gerçek olduğunda sonuçlarının Dünya üzerindeki tüm canlılar için korkunç olacağı ise yadsınamaz bir gerçektir.

Şunu kati olarak bilmemiz gerekir:

 “Biyoçeşitlilik olmadan, insanlık için bir gelecek söz konusu değildir.”

Biyoçeşitlilik küresel besin güvenliğini ve beslenmeyi desteklemektedir. Milyonlarca tür, nüfusu 8 milyarı geçen dünyamızda dengeli bir beslenme sağlamak için meyvelerin, sebzelerin ve hayvansal ürünlerin kaynağı olan toprağın sağlıklı ve zengin tutulmasına yardımcı olmaktadır. Biyoçeşitliliğin azalması ise besin zincirini tepeden tırnağa bozmaktadır. Biyoçeşitlilik ayrıca hastalıklarla mücadele ederek binlerce yıldır ilaçların vazgeçilmez bileşeni olan bitkiler, yeni ilaçların araştırılması ve geliştirilmesinde rol oynamaya devam etmektedir. Eminim biliyorsunuzdur modern yöntemlerle üretilen ilaçların yaklaşık %30’unda yağmur ormanlarından toplanan bitkiler kullanılmaktadır.

Yapılan son bir araştırmaya göre, eğer bütün dünya fosil yakıt kullanımını kısıtlarsa doğal çözümlerle küresel ısınma 1,5 derecenin altında tutulabilir.

2050 senesine kadar dünya nüfusunun %70’inin şehirlerde yaşaması beklenmektedir. Her ne kadar doğanın kentli yaşamlarımızdan uzaklaşması kadar biz de doğadan uzaklaşmış olsak da çevre bilinci ve biyoçeşitliliğin korunması için yoğun çaba gösterilmektedir.

Ocak 2021 itibariyle dünya nüfusunun %60’ı yani 4,8 milyar insan- internet kullanmaktaydı. İnternete sürekli artarak genişleyen erişim, milyonlarca insanın doğa adına dijital aktivizme dahil olmasına olanak tanımaktadır. 2020’de Google aramalarında biyoçeşitlilik ve doğa kayıpları ile alakalı terimlerin aranma oranı 2016 senesine göre %16 oranında artarak %45’lere ulaşmıştır. Buna yön veren bölgelerin başında ise Asya gelmektedir. Hindistan’da bu tip aramaların popülerliğinin artışı %190 gibi olağanüstü bir oranda olmuştur.

Ancak

Biyolojik çeşitliliğin korunması ve türlerin yok olmasının kaçınılmaz riski ancak bireyler, organizasyonlar, şirketler ve politika yapıcılar gelecek tüm nesiller için doğayı korumak adına sorunların tanımlanması, değerlendirilmesi, ortaya çıkarılması, hafifletilmesi ve aşılması için bir araya gelirse önlenebilir.