Yahu insanlara çok fazla önem veriyoruz.

Ya da söyle ifade edeyim:

İnsanların bizim hakkımızda düşündükleri bizi çok ilgilendiriyor.

O yüzden hep insanları mutlu etmek üzerine kuruyoruz hayatımızı.

Başka insanları mutlu etmek üzerine.

Oysaki şunu unutuyoruz:

Biz bu dünyaya mutlu olmaya geldik.

Yani aslında bizim mutlu olmamız lazım ilk önce…

Yani…

Amaç bu!

Ama başka insanları o kadar önemsiyoruz ki; onların istediği gibi yaşamaya çalışıyoruz.

Onların bizim yapmamızı istediği şeyleri yapıyoruz.

Bizim davranmamızı istedikleri gibi davranıyoruz.

Hatta,

Bizim düşünmemizi istedikleri gibi düşünüyoruz, bir süre sonra…

Çünkü onların mutlu olması daha önemli.

Bize bir şekilde zamanında bencil olmamak öğretildi.

Bencil olmayacaksın, sencil olacaksın!

Ben değil, sen!

Sen olacak hep!

Oysaki önce ben.

En önce ben.

Ben, ben…

İlk önce ben, sonra herkes…

Ben mutluysam, herkes mutlu olabilir.

Ben gülümsüyorsam, herkes belki gülümseyebilir.

Ya ben yoksam, hiçbir şey yok!

Ama

Hep başkalarının ne düşündüğü üzerine kurguladığımız için hayatımızı, kendi istediğimiz şeyleri bile yapamıyoruz.

Kendi istediğimiz hayatı bile yaşayamıyoruz.

Hep şöyle hayallerimiz var:

“İleride şöyle yaparım belki”

Oysaki siz de biliyorsunuz,

İlerde öyle yapamayacağınızı.

Çünkü başkalarını mutlu etmez o!

Ama siz başkalarını, ailenizi, amcanızı, dayınızı, annenizi, babanızı, kayınvalidenizi, kayınpederinizi, patronunuzu, Ahmet'i, Ayşe'yi, Fatma'yı mutlu etmek için yaşarken,

Bitiveriyor hayat.

Bitiveriyor.

Önemli bir düşünür var:

Fuzuli.

Ne kadar güzel demiş biliyor musunuz? “Şunu sakın unutma” demiş, “Hayatında karışıklık istemiyorsan kural basit: Eşyaları aldığın yere bırak, insanları da hak ettiği yere”

İnsanları hak ettikleri yerde bırakmak lazım.

Ve onların sizin hakkınızda ne düşündükleri, sadece onları ilgilendiren bir durum.

Sizi hiç ilgilendirmiyor.

Değil mi?

*-*

Çok seviyorum böyle birçok insanın belki de hiç duymadığı, hiç görmediği bilgileri paylaşmayı.

Likyalı erkekler ölülerini gömerken, şeytan yüzlerini görüp sonradan kendilerine musallat olmasın diye kadın kılığına girip, yüzlerini gizlerlerdi.

“Şeytan görsün yüzünü” deyimi işte oradan geliyor, taaa Likyalı erkeklerden…

Dünyayı kasıp kavuran, birbirine katan Adolf Hitler’i hepiniz biliyorsunuz. Nazi Partisi'nin ve Almanya'nın başındaydı.

Bizim Haydarpaşa Garı’nı bilir misini? İki yıl boyunca Haydarpaşa Garı'nda işçi olarak çalıştı.

Keşke geleceği görebilseydik.

Atatürk “Türk öğün, çalış, güven” diyor.

Oradaki “öğün” kelimesinin övünmekle alakası yoktur. Bilge Kağan'ın Türklere hitaben yazdığı Orhun yazıtlarında “Türk, bodun, ertin, ökün” sözündeki Ökün kelimesinden gelir. “Ders al” demek öğün. Türk, öğün, çalış, güven “Türk ders al, çalış ve güven” diyor aslında.

Napolyon kirazı sever misiniz?

Aslında Napolyon kirazı diye bir kiraz yoktur. Pazarlarda sürekli bağırılan Napolyon kirazı aslında Bursa'nın Uluabat ilçesinin kirazıdır. Uluabat’ın eski adı Apolyont’tur. Ancak insanlar Apolyont kelimesini söylememişler, olmuş bize Napolyon kirazı

Esenboğa havalimanının adı çok düşündürücüdür.  Ankara Savaşı'nda Beyazıt’ı yenen Timur'un meşhur fil ordularının komutanının adıdır Esenboğa. Yok Esenboğa değildir, “İssen buga” dır kendi adı. Tam Türkçesi “mutlu öküz” anlamına gelir. Ne yazık ki başkentimizin havaalanının adı Timur'un komutanından gelir.