Canım Türkiye’m, vatanım Cennet.

Bereketli topraklarıyla, denizleriyle, boğazlarıyla, yerüstü ve yeraltı zenginlikleriyle, eşsiz iklimiyle tüm Dünya’nın gıpta ile baktığı, imrendiği bir doğa harikası.

İyi de, biz burada neden cehennem hayatı yaşıyoruz?

Topraklarımız bereketli, adam eksen yetişir, tahıl, bakliyat, sebze, meyve, et ithal etmesek aç kalırız.

Yüzölçümü bizden küçük, Rusya ile savaşan Ukrayna’dan tahıl gelmese, vay halimize.

Vatandaşlarımız, işçilerimiz, memurlarımız bir aylık alın teriyle, emeklimiz maaşıyla en temel insani hakkı olan barınma ihtiyacını karşılayabilmek adına ev kiralayamaz oldu. Davalarla baş edemeyen mahkemeler, topu arabuluculara atıp vakit kazanma yolunu seçti.

Çarşı, pazar, bakkal, marketlerde fiyatlar her gün yükseliyor, çalışanları etiket değiştirmeye yetişemiyor.

Paramızın değeri günden güne eriyor. Okyanusya’daki Pigmelerin ülkesi Papua Yeni Gine’nin para birimi Kina bile Türk Lirası’ndan 7 kat değerli.

*

Hani klasik bir ıssız ada senaryosu vardır ya, düşünüyorum da güncel koşullarda ıssız adaya düşme fikri cazip gelmeye başladı.

Eskiden bayramdan bayrama et görenlerin dahi artık bayramlarda bile et göremediği günümüzde, denizden balık, karadan hayvan avlayarak, meyvelerle beslenebiliriz.

Varsa bir deresi, su ihtiyacı da tamam.

Mağara ve ağaç kovuklarında da barınabiliriz.

Belgesellerdeki gibi…

Issız ada desen, Yunanistan’ın işgal etmediği bir adamıza yüzerek, bir sal ya da kayıkla ulaşabiliriz.

Düşünsenize, kira, fatura, vergi yok.

Papua Yeni Gine’deki Pigmeler de böyle yaşamıyor mu?

*

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan haklı arkadaşlar. Tüm Dünya bizleri kıskanıyor, bizlere gıpta ila bakıyor.

Cennet Türkiye’nin doğasını ve zenginliklerini, Türk vatandaşlarının bu koşullar altında yaşama azmini ve sabrını kıskanıyorlar.

*

Sultan 'Vezir' demiş… 'Kasa tamtakır, personel maaşları ödenecek, para lazım… Şu vergileri bir arttır hele..'

Vezir tedirgin…

'Aman Sultanım.' demiş… 'Halk aç… Yoksulluk diz boyu… Esnaf kan ağlıyor… Böyle bir durumda zam yapmak doğru olur mu?'

'Yap' demiş Sultan ve zamlar yapılmış… Bir ay sonra Vezir gene huzurda…

'Vezir' demiş Sultan… 'Tebdili kıyafetette git bak bakalım halk ne yapar?'

Vezir çıkmış sokağa, dolaşmış, dolaşmış… Birkaç saat sonra gelmiş yeniden huzura…

'Sultanım… Halk perişan, gülen bir tek insan yok… Ağızlarını bıçak açmıyor… Ne yapacaklarını şaşırmış, çok zor durumdalar.'

Sultan kükremiş… 'Abartma vezir… Kimse açlıktan ölmedi... Sen şimdi git bir Zam daha yap.'

Vezir mosmor… 'Aman Sultanım… Endişe ederim… Kaldıramaz bu yükü Halk.'

'Yap' diye buyurmuş Sultan… Ve zam yapılmış… Vezir bir süre sonra, tebdili kıyafet çıkmış sokaklara, dalmış halkın arasına… Bir kaç saat sonrada varmış huzura…

'Sultanım..' demiş. 'Halk son derece öfkeli. Bağıranlar, çağıranlar, çaresizlikten ağlayanlar… Durum hiç iyi değil.'

'Hımmm' demiş. Sultan…

'O zaman bir Zam daha yapalım… Hemen şimdi yap!'

Vezir, duyduklarına inanacak durumda değil… Şaşkın, korkmuş..

'Ama yüce Sultanım' derken düşünmüş… Öylede kellesi gider, böylede…

'Buyruk efendimizin' deyip çekilmiş huzurdan ve bir Zam daha yapılmış… Vezir hemen sokağa... Yarım saat sonra da huzura…

Sultan sormuş... 'Hayırdır vezir.. Sokak nasıl? Halk ne yapıyor?'

Vezir.. 'Bu yaşıma geldim, bu tecrübeden yoksunmuşum yüce Sultanım.. Billahi şaştım kaldım… Halk bir mutlu ki sormayın… Takmışlar zilleri, davullar, zurnalar… Sokaklar bayram yeri gibi… Çoluk çocuk göbekler atıyor… Bir eğlence, bir eğlence...'

'Hıımmm' demiş Sultan.. 'Tamamdır Vezir... Burada dur… Artık Zam yok.. İşte şimdi kuyunun dibi göründü... Halk daha fazlasını kaldırmaz…’