Yıl yetmiş iki veya yetmiş üç kışı

Aylardan Şubat

Soğuk kamçı gibi İstanbul ayazı

Samatya Şeref Apartmanı

Peş peşe iki kere zil çalar

Biz kapıya koşarız

Babamın geldiğini merdivenleri çıkmasından tanırız

Ablamla yarışırız terliklerini sen vericen ben vericem diye

Annem elindekileri gülerek alır

Yüzü ışıl ışıl

Salonun ortasında ceviz masa

Bembeyaz sakız gibi serilmiş örtüsü

Annem bir eda bir neşe

Yapmıştır en az üç dört çeşit meze

Sobanın üstü nar gibi

Yanıyor gümbür gümbür taş kömürü

Biz ablamla yan yana

Annemle babam karşılıklı

Masada kallavi bir kayık tabağı

İçinde sirke soslu çoban salatası hem de kırmızı soğanlı

Dolaptan çıkmış bir büyük buğulu kulüp rakı

Benim babam çok keyifli içerdi

Annem bir en fazla iki kadeh ona eşlik ederdi

Su katmazlardı rakıya rakı ayrı su ayrı...

Plak döner çalar Müzeyyen

Söyler Hamiyet "Makber" der

"Dönülmez akşamın ufku" der

Makber şimdi hem de kaç makber

Çocuktuk anlamazdık "dönülmez akşamın ufku ne..?" derdik

Dönülmezmiş meğer.../Rabia Sümerval