Geçenlerde bir haber…
Adam, yıllarca yanında durmuş arkadaşının en zor gününde yine yanında.
Borç vermiş.
İş bulmuş.
Evleneceği gün nikah şahidi olmuş.
Sonra?
Aynı adam, yıllar sonra ona bir şey rica ettiğinde duyduğu cevap:
“Ben mi dedim sana zamanında bunları yap diye?”
Yani klasik versiyonuyla:
“Yapmasaydın.”
---
Bu ülkede iyilik yaptıysan, otomatikman suçlusun.
Vefa gösterdiysen, safsın.
Unutmamışsan, ezber bozan oluyorsun.
Birine omuz verdiysen, o seni sırtına basamak yapıyor.
Sonra seni geçince de dönüp diyor:
“Dün dündür kardeşim.”
Bugün artık seni tanımıyor.
Fıkra gibi değil mi?
Temel bir gün Dursun’a borç veriyor.
Aylar sonra hatırlatıyor:
— Ula Dursun, o parayı ne zaman verirsin?
— Ne parası Temel?
— Hani geçen yaz vermiştim ya!
— O geçen yaz Temel, bu yaz bu yaz!
Ve en kötüsü ne biliyor musun?
Birine iyilik yaparsan, o iyiliği senin hanene değil, kendi hanesine yazar.
Zanneder ki, sen bunu borcun olduğu için yaptın.
Bir karşılık beklemeden yapınca anlayamıyor.
Çünkü kendi olsa yapmazdı.
Seni kendisi gibi zannediyor.
Vefasızlık artık erdem sayılıyor bu topraklarda.
Çünkü hatırlamak yorar.
Çünkü gönül borcu taşımak, ağır gelir.
Bu yüzden en kolayı:
“Sen benim için mi yaptın? Kendin için, doğru bildiğin için yaptın.”
Cümlesiyle sıyrılmak.
İnsanlık tarihinin en büyük vefasızlık kılıfı bu.
Ve çoğu zaman işe yarıyor maalesef.
Yani sevgili dostum...
Artık ya vefasız olacaksın ya yalnız kalacaksın.
Vefalıysan, yanlış anlaşılacaksın.
Yaptığın iyilik, sana borç olarak geri dönecek.
Üstelik borçlu senmişsin gibi suçlanacaksın.
Ve sonunda diyecekler ki:
“O kadar iyi niyetli olmasaydın da bunlar başına gelmeseydi.”
Yani artık iyiliğin bile bir cezası var.
(Dopdolu, coşku dolu bir haftaya giriyoruz. 17 Nisan Köy Enstitüleri Kuruluş yıldönümünü 20 Nisan'da Balıklıova'da kutlayacağız. Ardından hep beraber her yerde 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımızı. Şimdiden kutlu olsun)
Bulursan bana da haber ver