Mevsimsel sıcakların normal Temmuz ayı ortalamalarından biraz yüksek seyretmesi en çok yirmili -otuzlu yaşların isyan etmesine neden oluyor. Gözlemim o yönde...

Evet, küresel ısınmanın olduğu, buzulların eridiği, iklimsel müdahale saldırılarının olduğu söyleniyor, duyduğumuz için bilgisinde de oluyoruz.

Benim çocukluğumda, genç kızlığımda hatta yirmi sene öncesinde de bu aşırı sıcaklar yaşanırdı. O yaş gruplarındaki kişilerin bu yılları hatırlamamaları gayet normal çünkü çocuktular. Daha üst yaş grubuna gelirsek hafızalarını yoklayanlar bilirler, hatırlarlar.

Yirmi yılda bir döngü oluşur, hani “tarih tekerrürden ibarettir” derler ya, evet işte ondan. Şimdi bu yazın bir de kışı var. O zaman da çok soğuk sesleri yükselmeye başlayacak. Biter mi, bitmez, geçer sadece, geçmiş olması da güzel, elbette doğa Anaya hizmeti vermiyorsak, verenin işine de karışmamak gerek diye düşünmekteyim. Elimden geleni yapıp benim yapamadığımı yapmayana da kızmıyorum. Çünkü kendi kendime kızıp ısı yükseltmemin, kendime öfke adı altında bir besleme yapmamın bugüne kadar bir faydasını görmedim. Sıcaklarla az sonra soğuklarla kavga edip memnuniyetsizliğimi arttıramayacağım.

Büyüklerimizden aldığımız öğretilere bakarsak, “yazın çok sıcak geçerse, kışın da soğuk geçeceğini söylerlerdi. Bakalım bu yıl nasıl geçecek tahmini bırakıp, seyre durup içinden geçip, biraz da hatırımızda kalsın diye not alayım amaçlı yazıyorum. Sıcaklara verilen adları duymaktayım, yanıyoruz, cehennem gibi kavrulduk, piştik gibi…

Ne demiş Hz. Mevlana, “hamdım piştim yandım.”

Hadi bir de bu yönden bu bakış açısından bakalım isterseniz biraz içlere derinlere dalalım. Serinleyelim...

Yaşam döngülerimizde tarihsel tekerrür eden bazı yıllık döngüler vardır. İklimsel olaylar da bunlardan biridir, karşılaştığımız döngülerimizin bizlere kattığı güzel dönüşlerden biridir bu yıllık döngüler. Dilerim iyi geçer.

Yaşam yolculuğumuzda bizi büyüten olgunlaştıran zamanlar acı çektiğimiz, üzüldüğümüz, içimizin yandığı, ayrılık özlem duyduğumuz, yitirdiğimiz mal kayıplarına üzüldüğümüz, vefat eden yakınlarımıza duyduğumuz özlemin, yanıklığın tarifi olmaz, benzer durumlarda teşbihte hata olmaz denir. Bu süreçlerde kişinin cehennemi değişimine sebep olur farkındalığa erişir. Kalıcı olması da dönüşümü olur. Kişinin içindeki cehennemin küle dönmesi de soğuması, acının yerini özlemeye sonrasında isyanın bastırılıp teslimiyete geçip, öz farkındalığında sadece beden değil birde ruhunun olduğunun birleşimin de cennete dönmesi, serinleyip soğuktan ılığa, bahara ermesidir.

Hep ilkbahar olsun istemekte insanoğlu her şey yolunda gitsin.

Bir şeylerden ayrılmadan yani korkudan, endişeden, kaygıdan, kıskançlıktan feragat etmeden işler yolunda gitmiyor. Üstelik bize de ait değil öğrenilmiş duyguların köleliği bırakın dediğimiz tutunmayın dediğimiz unsurlar...

Neydi bu değişim denen, neydi farkındalık, neydi dönüşüm hatırlamakta insanoğlu... Makam denilen şeyin İnsanlık olduğunu ve bu olayın dünya okulunda sembollerinin şifrelerinin yaşadığı olaylar oyuncularınızın da etrafındaki kişiler olduğunu, yanmadan, sıcaklamadan, pişmeden sonra buz kesip soğumadan ılık serinliği ne bilsindi. Sonrasında yaşayınca bildi, kızdığı, yargıladığı, suçladığı her şeyin aslında kendisi olduğunu ve sustu. Zihninin boş çenesine arada “yine mi sen“ der oldu, gülümseyerek, farkındalıkla, arada babanın çocuğuna unutmasın diye aniden sorduğu soru misali, öğrenmiş mi bakalım demesine gülüşlü bir cevap vermesi diyelim. Zihnin kontrolünde uyanık olmaya bir örnek olarak.

Yine kendimize bağladık sonucu. Bağlarım tabii ki, benim işim bu. Kendime yol almak, hep öyle benim sözüm kendime bizde hep öyle oldu, nasibi olan yedi içti bilgiyi, ilmi, hep şükürle kabımız kadar artsın dedik.

Hayat bu işte, çoklu yaşamlardan oluşuyor. Yaşamlar ise sadece Anlardan. Bir nebze de olsa ANlayabiliyorsak ne mutlu bizlere. Tek başına olsak, bir şey öğrenemeyiz, her şey gelip geçiyor sevgi yolunda, yolumuz açık olsun...

Sevgi umut ve neşeyle...

Nuray Çetingöz