Zamansızlıktan bahsedip durur koşuşturma içinde her yere yetişmeye çalışırız. Oysa zaman biziz, vakit dediğimiz kelimede anlam içinde anlam varken gidip en karmaşık olumsuz haline odaklanırız. Herkes sizden bir şeyler beklemektedir. Yapmaya yetişmeye yetiştirmeye çalışırken kızıp öfkelenince enerji alanını daha da sıkıştırırız.

Vakit Dünya Ana üzerinde insanların geçirdiği süreçtir. Zaman ise evrenseldir, içinde mana âleminden de fiziksel âlemden de her şey vardır bütündür.

Düşünerek hissederek hangi duyguda kaldığımızı anlamdırırsak, vakit mi, zaman mı anlayabiliriz.

Yavaşlatabileceğimiz sıkışmışlık hissi veren düşüncelerimizdir.

Düşünce yavaşlarsa, eylem de yavaşlayacaktır. Kaosu yaratan o an ki korkudur. Diyelim yetiştiremediniz ne olur? Her işe de ben yetişemem ki ben de insanım yani... Her nasip vaktine esirdir demiş erenler...

Boşu boşuna koşturma, boşu boşuna düşünme, seni korkutan endişeye kapılma...

Olan olacaktır zaten. Hatta şöyle diyebilir miyiz? Olması gereken oldu.

Ritmi serbest bırak, bak Doğa Ana kendi seyrinde akıp durur zamanı gelince kış, bahar, güz, yaz olur. Hiç korkmaz çünkü akışa teslimdir, bilir.

Bilmek eylemsel olmayı harekete geçirmek için değil olanı kabul etmek için vardır. Bilmek Olaydır, Olayın kendisidir, gerçek ve hakikidir kalıcıdır. Gerisi lüzumsuz telaştır, korkudur, geçicidir.

Eylül ayı da geçerken yazılan bu yazıyı, “geçse de Ekim ayına gelsem” diye yazan bendeniz bir Eylül şiiriyle şimdilik noktalayayım...

 

EYLÜL ZAMANI

Sen bilmektesin vaktini

Biz bekleriz seni

Ne var ki Eylül’de

Diğerlerinden farklı 

 Bir önceki aydan

 Hızla kaçmak var çoğunda

Herkes yeniye bir şey ısmarlamış

Onu beklemekte aslında

 

SAKİN

Sessiz bir ahenk içinde Dünya...

Kimseyle derdi yok

Herkesin derdi onunla.

Boşvermiş işini yapmakta

Bak gününe kavuşmakta

Gecesine buyur demekte

Onda işler hep yolunda...

Nuray Çetingöz

Sevgi umut ve neşe ile...