Urla’nın İskelesinde baba evimin bahçesinin sadece ailenin ve bir kaç kişinin bildiği bilse de unutmuş oldukları bir anısı var. Bahçeye her çıktığımızda tüm ağaçlara çiçeklere “günaydın” deriz el sallarız onlarda bize “merhaba” der hiç boş çevirmezlerdi bu sadece bizim bahçe için değil gördüğümüz her ağaç her bitki için geçerlidir bizim için...
Bahçedeki nar ağacı yaşı olmasına rağmen hiç nar meyvesi tutunamamıştı. Meyveye durur dalları doldurur, şeklini alır bir parmak iki boğumu olduğunda dökerdi ürününü, elinden dilinden ne geldiyse yaptı ama olmadı, bebek meyveleri toplar kurutur çay demlerdik “bu ağaç da böyle ikram ediyor“ derdi rahmetli babacım...
Sene 2013 Selanik’te Atatürk’ün doğduğu evini ziyaretteyim.
“İçeride tadilat var sizleri bahçede ağırlayacağız” dediler önce üzüldüm sonra vardır bunda bir hayr dedim. Daha çok vakit bahçedeyse bu küçücük bahçede ne var aslında çok şey vardı.
Atatürk’ün babası Ali Rıza efendinin diktiği nar ağacı...
Gözümde gönlümde masmavi şimşekler çakıyordu.
Ağaç tüm endamıyla karşımda duruyordu etrafı çevrilmiş uzanıp dokunamazsın üzerinde tarihçesi yazılı bir plakanın olduğu çiti aşamazsın, selamlaştık el dal salladık birbirimize, O an kızımla bakıştık aynı fikirdeydik.
Yapacaktım da Nasıl yapacaktım?
En basit yoldan olmalıydı önce izin istedim görevliden, cevap belliydi.
Bahçeyi gezdik gezdik gezdik içeride geçireceğimiz zaman da bahçeye ekliydi. Çoktu ve azdı zaman...
Türk olan görevliyle “gittiğin yer ata toprağıysa toprak almak adettendir” diye konuşurken elimden telefonum ağacın dibine fırladı “ben alayım” dedim görevliye siz zahmet etmeyin. Attım kendimi boylu boyunca yere bir avuç toprak ne büyük bir sevinç, parmak ucumla tutuğum telefonla paylaştılar avucumun içini... Benimle çantamda elimde on ülke daha gezdi Nar ağacının toprağı...
Döner dönmez önce Urla’nın İskelesi’ne bizimkilere bizim birliğe, bahçeye gittim elimde minicik bir poşetle sevinçle gözyaşıyla sarıldım anneme babama özlemiştim...
Toprak aşısı yapacaktım Nar ağacına babama “sen yap” dedim. Hata olmasın her şey onun bilgisinde olsun istiyordum. Bundan sonrasında durumu yönetmek babama kalmıştı. Birlikte gereği yapıldı. O gece orada kaldım, sabah uyanır uyanmaz bahçeye fırladım annemle babam ağacın dibinde çay içiyorlardı “Gel” dediler “bak bakalım” baktım.
Ağlamıştı ağaç, kıpkırmızı. O ağladı, ben ağladım. O yıl üç meyvesi tam oldu, birini bize pay etti, tattık yedik, bal gibi iri taneli Kocaman nar meyvesini, diğer iki tanesini kuşlar yesin tohumlarını taşısın diye ağacın tepesinde bıraktı. Bir daha meyve vermedi ağaç yaşlanmıştı ama kurumadan bunu da yaşattı bize... Atalarımızın ruhları şad olsun.
Sevgi umut ve neşeyle…
Nuray Çetingöz