İzmir Körfezi’nin en açıklarında Urla’nın İskele mevkiinde adalarının bol olduğu eşsiz denizinin Hekim adası ve Uzun Ada diye adlandırılan iki adasının arasında bir balıkçı teknesinin içinde babamla balık avındaydım. 13 yaşlarında bir kız çocuğuna göre erkek gibi yetiştirildiğim için bıçkın bir tipim olduğundan mıdır her anımda bir macera arardım. Çünkü maceraları hep erkekler yaşar sandığımdan ya da bizim evde başını nereye çevirirsen herkesin erkek olmasından (baba, kardeş, dede, kuzen, dayı) mıdır nedir annemle ikimizin tek başımıza bir kadın cumhuriyeti kurma çabamız vardı. Teknede balık kuralları gereğince sessizlik hakim olmalıydı yerimizin işaretini bulduktan sonra tekneyi sessizce demirledik bu defa uzun kalacaktık kumanyada boldu sıradan bir balık avı günüydü. Bu işaretteki yerlerde babam denize girmeme izin vermezdi tekin değil derdi haklıydı o güne kadar sayısız köpek balığı, büyük ahtapotlarla karşılaşmış bir o kadar da oltaya gelenleri kesip atmıştık. Yunuslara lafımız olmazdı onlar çok güzeldi. Hem de suyun derinliği de cabasıydı denizin şakası olmaz derdi benimleyken böyleydi daha temkinli olurdu. Mesela aynı şeyi erkek kardeşime yapmazmış O atlar yüzermiş.

O gün hayatımın macerasını mı şansını mı neyi yaşadım bilmiyorum. Olay Ernest Hemingway’in yaşlı adam ve deniz kitabındaki bir bölümünü yıllar sonra bana yaşatmıştı artık o kitabı okurken nasıl bir hayal kurduysam ki kesin kurmuşumdur, nasıl bir kurgu yapmışsam alsana macera diyecektim. Hava çok güzeldi deniz çarşaf gibi dümdüz mis gibiydi biraz nazlansam sessizce bir denize girsem çıksam babamdan izin çıkar mı acaba dedim.

Hayır dedi gözleriyle... denize hayran hayran bakmamdan anlamış olacak zaar ...

-atmıcam ben olta dedim

-yem takarsın dedi

-takmayacağım dedim nedensiz kızmıştım hem de kurallarını bildiğim halde zorlayarak. Konuşmuyor bakışıyoruz birbirimize gülmeye başladık belki de kızmak bizlerde bu kadar oluyordu.

-gidelim dedim arkadaşlarım denizde ben buradayım ilk defa sıkılmıştım balık avlarken oysa çok severdim ama O gün...

O kadar yol gelmiş yaklaşık (kırkbeş dakika) babam da

-peki, yarım saat sonra kalkalım dedi. Şaşırmıştım bir o kadar da sevinmiştim.

Tam çok sevinirken yaklaşık 5 metre yanımızdan devasa bir kılıç balığı tüm endamıyla öyle bir atladı ki yarattığı dalgasını siz düşünün etkisiyle tekne sallanmaya başladı. Sanki yavaşlatılmış bir çekimle seyrediyordum Işıl Işıl rengârenk derisi, upuzun burnuyla bir kere daha atladı ve uzaklaşıp gitti hayatımda böyle bir şey görmemiştim ki hala görmedim...

Babama baktım gülüyordu çok güzeldi be dedi.

-korktun mu sen

-evet, hem de çok korktum

Önce bana su içirdi bir kaç lokma bir şeyler yedirdi. Hala korkudan titriyordum babamın her zaman rahat güven veren korkusuz halleri bu defa bende etkisizdi.

-Nolur baba gidelim diye sızlanmaya başladım

-montunu giy, toparlan dedi.

Motoru çalıştırdı beni dümene geçirdi o demir almaya başladı. Nerede kime nasıl davranılacağını çok iyi bilen şahane bir adamdı. Dümeni bana vererek şoktan çıkmamı sağlamış öyle demişti. Ben de o kısımlar biraz kopuk kalmış...

Yıllarca konuşuldu bu konu herkese anlattım anılara eklendi, eklenmeyecek gibi değildi.

Yıllar sonra Pİ filmini birlikte seyrederken balinanın atlama sahnesinde (gerçi bizim kılıçbalığımız o kadar büyük değildi sadece bizim büyük balığımızdı) durup

-ne şanslıydık yahu dedi. Evet çok ama çok şanslıydık sonra birbirimize şöyle sorduk kimin hayali gerçek oldu acaba!

İkimizin de dedik

Korku dışında ne hissetmiştin mucize ve macera dedim...

Dünyada hakkında yazılmamış hiç bir konu yoktur.

Sadece bize ömrümüze sığan özel anlar anılar ve karakterler vardır.

Sevgi umut ve neşe ile...