Tam 500. Sayı

Binlerce haber, tarafsızca yazılan binlerce köşe yazısı. Ne diyelim, emeklerine sağlık Göksel Kayseri.

Urla’nın, Urlalının penceresi oldun. Nice güzel 500 sayıların olsun Pencere’m.

Urla’dan sözü açmışken, Urla’da herkes pahalılıktan şikâyetçi. Fakat bayramda kısa gezilerim oldu. Her yerde durum aynı. Ülkede hayat pahalılığı aldı başını gitmeye başladı. Bu konuyu defalarca yazdık, çizdik ama ne duyan var, ne gören. En kötüsü de duyup, görüp, yaşayıp sessiz kalanlar. Bugün zaten pahalılığı falan yazacak değilim. Çünkü yazsam da, çizsem de, gören gözler görmüyor. Bağırsam, çağırsam da duyan kulaklar artık işitmiyor.

Bakıyorsunuz, kimse halinden memnun değil. Her gün rakamlar tam gaz ilerliyor. Dolar, Euro almış başını gidiyor. Durdurabilene aşk olsun. Ev kiraları deseniz keza aynı. Çarşı, pazar ateş pahası artık elleri yakıyor. Ama bakıyorsunuz herkes suskun. Bir kabulleniş var insanlarda.

Okulumuz, mesleğimiz, bu mesleği icra ettiğimiz iş yerimiz, sosyal yaşantımız. Bunların hepsini birleştirdiğimizde ortaya hayatımız çıkıyor. Hayatımızın içinde yaptıklarımızda bizim kişiliğimizi ve karakterimizi gösteriyor. Ve bu karakter her yerde aynı şekilde çalışıyor. Bazen bir kişinin karakteriyle ilgili şunu söyleriz; “Ya normalde bizim yanımızda çok konuşur ama hayret sizin yanınızda sus pus.”  Aslında o orada sus pus değil, belki de o kişiyi sevmedi, bulunduğu yeri kendine uygun görmedi. Hiç o gözle bakmayız. Çünkü insanlara bağımsız ve tarafsız olarak bakamıyoruz. Keşke bağımsız ve tarafsız olarak baksak, karakterinin her yerde aynı olduğunu görürüz. Ve öyledir ki herkesin karakteri de birbirinden farklıdır. Kimisi çok güleçtir, kimisi çok sinirli, kimisi çok titizdir, kimisi çok dağınık, kimisi acelecidir,  kimisi vurdumduymaz, kimisi çok konuşkandır, kimisi ise çok sessiz.

Her neyse amacım psikoloji yapmak değil, zaten beceremem. Bunlar benim görüşlerim. Yanlışım varsa da bana yazabilirsiniz. Çünkü benim herkese, her görüşe de saygım sonsuzdur. Zaten yazımında amacı insan karakteri falan da değil. İlk satırlarımda zaten onu da gördünüz. Esas benim yazımın amacı, nasıl oldu da 80 milyon insanımızın büyük bir çoğunluğunun karakteri tek tip oldu?

Hepimizin içinde bulunduğumuz süreçte bu kadar maddi manevi sıkıntısı varken. Manevi sıkıntıların bile büyük çoğunluğu maddiyata dayanmışken. Bu sıkıntılar yüzünden yüzümüzdeki tebessüm ve gülüşler zoraki hale gelip, trafikte bir kornaya bile tahammülümüzün olmadığı, hayatımızın artık büyük çoğunluğunu işgal eden “öfke” isimli arkadaşla her dakika gezerken. Nasıl oldu da bizi değiştiren bu kadar duruma bizler sessiz kaldık? Ben hala bu sorunun cevabını bulamadım.

Hangi zaman tek düze olup, sessizlere bürünebildik. Şimdi yazıyı okuyanlar içinde bana “ya kim susuyor, avazımız çıktığı kadar bağırıyoruz” diyenler var. Doğru söylüyorlar ama onlarda azınlık.

Neyse benim ki bu hafta biraz sitem oldu sessizlere. Umarım sesli günlerde görüşmek dileğiyle.

Geldik yine sona, kalın sağlıcakla…