Geldi yine hüzün saati.

Yine bir 10 Kasım, 84 yıllık bir hasret…

Kahramanlıklarla, zorluklarla dolu bir hayat. Yeniden doğuşun diğer adıydı Mustafa Kemal Atatürk. Kendinden vazgeçip, bir vatanın tamamının babası, atası olmaktı.

Eğitimi, askeri dehası, kahramanlıkları derken geride kalan ne güzel anıları vardı. Mesela Selanik’ten arkadaşı Nuri Conker ile yaşadığı, Beyoğlu’nda, Apostol’un meyhanesinde ki gece gibi. Nuri Conker’in, hasta yatağındaki Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün moralini biraz olsun düzeltmek için tertip ettiği, gizlice bir gece İstanbul’a kaçış planıydı. Ne de çok eğlenmişler, eskileri yâd etmişler. Herkes Ata’mızı bilmişte, rahat etsin diye görmezden gelmiş. Tabi esas sürpriz gecenin sonu. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, tam meyhaneden ayrılacakken Apostol bağırır; ”hesabı ödemeden nereye Mustafa?” diye. Ve Ata’mız cevaben; “Yaz hesaba bre Apostol!” der. Ve mekândaki herkes hep bir ağızdan şunları söyler; “Bizim Mustafa, seni bırakmayacağız ama sen de bizi bırakma, daha sık gel…”Bu hikâye çok uzun, her 10 Kasım’da gelir aklıma. Tamamını başka bir gün yazacağım size söz. Bugün olay farklı, bugün küçük bir hesap günü. Apostol adisyonu kapattı belki, ama bizim adisyonda neler var bakalım.

Sahi Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e ve yaptıklarına bir bakalım, sizce ödenecek bir hesap veya bedel kalmış mıydı geriye?  84 yıl önce emanet etti bu Cumhuriyeti bize. 99. Yılını daha geçen kutladık. Bir bakın bakalım emanete sahip çıkabiliyor muyuz?

Hâlbuki ne diyordu bize Gençliğe Hitabe’de? “İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır.” E yok mu peki bu insanlar? Öyle lafta değil, dış güçler zaten var da, içimizde ya buna çanak tutanlar.

Hadi her şeyi geçtim, sadece yılda 1 kez, 10 Kasım günü 2 dakikalık saygı duruşu ile kapanır mı bu hesap? 2 dakika boyunca tüm ülke saygı duruşundayken, alnımızda toplanan ter damlaları bir şehidimizin hakkını ödeyebilir mi?

Bizim, birlik dirlik içinde olmayışımız ne kadar uzun zaman oldu farkındasınız değil mi? Kimi zaman din ile kimi zaman siyasi görüşler ile kimi zaman kişisel çıkar çatışmaları ile… Bakıyorum da, herkesin dilinden düşürmediği o dış güçlere bir şey bırakmıyoruz. Hani derler ya; “içi beni, dışı eli yakar” diye, işte tam da öyle.

Önce tarih tekrar tekrar okunmalı. Çok uzağa gitmeden öyle, Kurtuluş Savaşı’ndan başlayıp gelmeli günümüze. O kahramanlık destanı tekrar tekrar mühürlenmeli kalbe. Bırakılan mirasın büyüklüğüne bir bakılmalı, sahip olduğumuz güzelliğin kıymeti bilinmeli. Yani demem o ki, biz kapanmış hesabı aldık Ata’dan miras, tertemiz bir sayfa aldık elimize. Geleceğe kapanmamış hesap defteri devredilmemeli. Çünkü biz ara nesil, hem geçmişe, hem geleceğe borcumuz var bizim. Bu 10 Kasım’da, iki dakikalık saygı duruşunda, gözümüzü kapatıp, bu hesabı bir düşünelim.

Neyse geldik yine sona, kalın sağlıcakla…