Çok büyük bir acı yaşadık. Yaşadığımız büyük yıkıcı deprem sonrasında hala kendimizi toparlayabilmiş durumda değiliz. Deprem bölgesinden kilometrelerce uzakta olmamıza rağmen, sanki orada yaşıyormuşçasına duygular içerisindeyiz.

Bu kış kıyamette insanlar her şeylerini yitirmiş vaziyette derme çatma çadırların içerisinde hayatlarını sürdürmek zorunda kalmaları canımız acıtıyor. Üzerinden neredeyse 2 ay geçmesine rağmen hala daha sorunların giderilmemiş olması düşündürüyor.

Geçen gün bir röportajda dinledim bir kadın çıkmış diyor ki “çorap giymek ne kadar büyük bir lüksmüş meğer.  Ayakkabı sahibi olmak ne kadar güzelmiş, sıcak bir yuvada oturmak ne kadar önemliymiş. Bunların değerini o anda bilmiyor olmak ne kadar kötüymüş. Şükretmeyi unutan insanlar olmuşuz.” Durup düşününce ne kadar da hak verdim. Bazı şeyleri kaybedince anlıyor insan değerini. Çok mu şımarıyor insanoğlu?

Uzaktan da olsa küçücük bir fayda sağlamak için elimizden gelen her şeyi yapmaya çalıştık. Ama bizler de bir yere kadar yetişebiliyoruz. Bundan sonra umarım herkes üzerine düşen görevi doğru düzgün yapar ve mağdur insanların yaraları sarılır.

Normalde çok fazla haber izleyen biri değilim. Fakat son zamanlarda ana haber bültenleri haber programları oturumları izler oldum. Gerçeklere ulaşabilmek adına. Tabii ki bahsettiğim yandaş medya kanalları değil. Çünkü yandaş medya kanallarının vermiş olduğu haberler Brezilya dizilerinden çok daha pembe haberler. Hiç inandırıcı olmadığı gibi aksine bir o kadar da komik.

Kahramanmaraş depreminin ardından yaşanan Şanlıurfa’daki sel felaketi, insan hayatının ne kadar ucuz olduğunu değersiz olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Her iki felaket dedi hiç kimse sorumluluğu üzerine almıyor. Araştırmalar yapılmadan, işin uzmanlarına sorulmadan yapılan paldır küldür işler sonucunda bir sürü masum insanın hayatı yitiriliyor. Yapılmaması gereken yerlere binalar yapılıyor yapılan binalar da uygun malzeme kullanılmıyor. Yapılmaması gereken yere alt geçit yapılıyor.

Doğa olaylarının önüne geçmemiz mümkün değil. Depremde olacak, aşırı yağmurda yağacak, Rüzgâr da esecek fırtınalarda kopacak bunlar olması gereken doğal olaylar. Bizler sadece bunların olabileceğini düşünerek hareket edersek, yapılarımızı ona göre yaparsak,  yollarımızı ona göre açarsak canlarımızı kaybetmeyiz. O zaman bu doğal olaylar felaket olmaktan çıkar.

Amerika Birleşik Devletleri’nde her yıl birkaç defa kasırga oluyor. Mutlaka hepiniz bu haberleri görüyorsunuzdur. Bu insanlar bu gerçekle yaşamaya alışmışlar. Kaçınılmaz gerçekle karşı karşıya olduklarının bilincinde olan insanlar tedbirlerini alarak hayatlarını devam ettiriyorlar.

Şu bir gerçek ki biz de deprem bölgesinde yaşıyoruz. Öyleyse ona göre gardımızı almak zorundayız aynı Japonya’nın yaptığı gibi. Bu çok da zor bir şey değil.  Sadece ve sadece insan hayatına gerçekten değer veren, akıllı ve dürüst yönetimleri seçerek bunun gerçekleşmesini sağlayabiliriz.

Deprem ve sel felaketinin ardından, yapmamız gereken tek şey yaralarımızı sarmak. Ardından algılarımızı açarak gerçekleri görmek. Girmiş olduğumuz seçim sürecinde, nasıl bir Türkiye istediğimize karar vermek. Sonrasında ise 15 Mayıs sabahında yeni, pırıl pırıl bir Türkiye’ye uyanmak.

Sonrası daha da zor. 20 yıllık gerilemeyi toparlayarak, ileriye doğru adımlarımızı hızla atmak. Tekrardan umut dolu gençler yetiştirmek, üretmek ve huzura kavuşmak.

Eminim “Her şey çok güzel olacak.”