Güçlü kadınlara bayılıyorum. Hayranım onların bitmek tükenmek bilmez, sınırları olmayan mücadele ruhlarına. Karşılarına çıkan her engeli aşma çabaları, başarısız oldukları anda bile asla pes etmeyi akıllarının ucundan geçirmeyip, mücadeleye devam etmeleri. Sonuca ulaşmak için her yolu denemeleri. Yılmak nedir bilmeden yola devam etme çabalarının asla karşılığı olamaz.

Size bu gün, birden bire omuzlarına kaldırabileceğinden daha fazla yükü sıralamak zorunda kalan güçlü bir kadından bahsetmek istiyorum. Ben ilk okuduğumda çok duygulandım ve bir kadın olarak çok gurur duydum.

Belki okurken şunu düşünebilirsiniz. Zaten maddi durumu oldukça iyi, başarılı olmaması için bir sebep göremeyebilirsiniz. Fakat şunu da bilmek lazım. Büyük işin riskleri daha büyüktür. Daha ağırdır. Battınız mı tam batarsınız. Dengede tutmak, çabalamak, bıkmadan usanmadan öğrenmek ve sorumluluğunu bilmek.

Geçtiğimiz günlerde okuduğum, Filli Boyanın sahibi Sayın Gözde Akpınar’ın başarı öyküsünü paylaşmak istiyorum.

 

“Henüz 25 yaşındaydı.

Babasını kaybetti.

Babasının prensesiydi.

Ailenin tek çocuğuydu.

Sektöründe Avrupa'nın en büyük fabrikası, 340 trilyon liralık devasa ciro ve binlerce çalışanın sorumluluğu omuzlarına kaldı.

Cesareti vardı ama tecrübesi yoktu. Üstelik babası ona daima nasihat ederdi, “kaç kişi çalıştırıyorsan, o kadar insan akşam çorbasını içiyorsa, yüzün gülsün, yok eğer o insanlar akşam aç kalıyorsa, sen de aç kal” derdi.

Bu sözler kulaklarında çın çın çınlıyordu, altında ezilmeden taşıyabilmesi için zamana ihtiyacı vardı, pişmesi gerekiyordu. Şirketin yönetimini aile dostlarına ve profesyonellere bıraktı, kendi şirketine yönetim kurulu üyesi olarak katıldı. Öğrendi, öğrendi, öğrendi. 29 yaşında kendini hazır hissetti. Direksiyona geçti. Yönetim kurulu başkanlığı koltuğuna oturdu. Kriz ortamıydı. Herkes kemerleri sıkmaya gayret ederken, o tam tersini yaptı, Türkiye'ye olan güveniyle yatırımını arttırdı, herkes küçüldü, o büyüdü.

Babasının kendisine bıraktığını ikiye katladı, fabrika sayısını dörde çıkardı, çalışan sayısını üçe katladı. Vergi rekortmenleri listesinin değişmez ismi oldu. Türkiye'nin en güçlü 50 işkadınından biri oldu. Babasının vasiyeti gereği, kazandığını, toplumla paylaştı. Sosyal sorumluluk projelerine büyük önem verdi. Özellikle kadınlar için, fırsat eşitliğinden faydalanamayan kızlar için çaba harcadı. Aile Bakanlığı'yla işbirliği yaptı, “kadın ustalar” projesini hayata geçirdi, kadınlara 15 şehirde meslek eğitimi verip, iş hayatına kazandırdı.

Özgecan vahşice katledildiğinde, 30 televizyon kanalının reklam kuşaklarını eşzamanlı olarak satın aldı, yarım dakika boyunca simsiyah kararttı. Ne logo vardı, ne marka… Zifiri karanlıkta sadece “Özgecan için” yazıyordu. Ticari kaygıyla değil, toplumsal bilinci arttırmak için yapılmıştı. Tokat gibi çarptı. Kadına yönelik şiddette böylesine etkili bir reklam tarihte görülmedi. “Bir kadın ve bir kız çocuğu annesi olarak, bu sorunu ruhumun derinliklerinde hissediyorum” düşüncesiyle.

Kadına yönelik şiddete dur demek için atılan her adımda yer aldı, her projeye katkı sağladı, para harcadı, mesai harcadı. Şiddet mağduru 12 kadının hayat hikâyesinin anlatıldığı “Ölümcül Yaralı” isimli uluslararası farkındalık projesine İstanbul'da ev sahipliği yaptı. TÜBİTAK ve Boğaziçi Üniversitesi'yle birlikte yoksul kız çocuklarımız için Bilim Kampı düzenledi.”

Bazen milyonlarca

erkeğin yapamadığını,

bir kadın yaparak biranda her şeyi değiştirebilir.

Kendisini gönülden tebrik ediyorum ve tüm insanlığa örnek olmasını diliyorum. Kadınları küçümseyen tüm insanların bir kez daha durup düşünmeleri gerektiğini vurgulamak istiyorum.

Sağlıklı ve mutlu haftalar dilerim.