Mutluluğun anlamını biliyor muyuz hepimiz? Ya da nasıl mutlu olunur? Okulda öğretilmeyen tek şey herhalde nasıl mutlu olunacağı. Bence çocukluk yaştan itibaren insanların bakış açısını olumlu yönde değiştirmek, hayata anlam katabilmeyi öğrenebilmek, kendi kendine yetebilmenin anlamına varmak, kazandırılabilecek en büyük bilgi birikimidir. Ya da kendini mutlu etmenin sırrı mı demeli?

Çok uzun yıllardan beri olaylara, hayata, pozitif bakabilmeye çalıştım. Çevremdeki insanlara zarar vermemeyi, mutsuz etmemeyi hedefledim. Üzerinden yıllar geçtikten sonra durup bakıyorum da, kendimden oldukça fazla ödün vermişim. Hala daha vermeye devam ediyorum. Karşımdaki insanların anlamaya çalışmalarında ısrar ediyorum. Ben buyum.

İnsanlar yaş aldıkça yaşları ilerledikçe biraz daha bencilleşmeye başlıyorlar sanki. Ekseninde ki insanları düşünmeden hareket ediyorlar. Bu durumda hem kendileri mutsuz oluyor hem de etrafındaki insanları mutsuz ediyorlar.  Çevremdeki 70 yaşın üzerindeki insanları gözlemlediğimde bunu görüyorum.

Özellikle 50’li yaşlarda ki insanların yaşadığı arada kalma durumu var. Bir tarafta henüz hayatını koruma çabasında olan çocuklarımız, diğer tarafta yaşı ilerlemiş ebeveynlerimizin bakım telaşları. Bunlar en hareketli yaşlar olsa gerek diye düşünüyorum. Yetebildiğimiz kadar her iki tarafı da yetmeye çalışıyoruz. Biz üzerimize düşeni yapıyoruz. Buraya kadar her şey normal. Bir taraftan da kendi yaşlılığımı düşünüyorum. Ve çocuğumun benim yaşıma geldiğinde aynı şeyleri yaşadığını aynı duyguları hissettiğinin empatisini kuruyorum. O zaman durup düşünüyorum ki ileri yaşıma geldiğim zaman için bir yatırım yapmalıyım. Bakalım bazı planlarım var hangisi tutacak.

Hani yazımın başında dedim ya, her insan kendi kendini mutlu olabilmeyi öğrenmeli. İşte bununla ilgili çok küçük nüanslarla mutlu olmayı başarabilen bir kadının hikayesini anlatmak istiyorum.

“72 yaşında ufak tefek, kendinden emin, her sabah 8’de giyinip kuşanan, saçlarını kıvırıp makyajını yapan, kocası yıllar önce vefat etmiş yaşlı bir hanım bir gün huzurevine taşınır.

Huzur evinin kapısında sabırla beklenen dakikalar sonrasında odasının hazır olduğu söylendiğinde tatlı tatlı gülümser. Huzur evindeki görevli kız tekerlekli sandalyesini asansöre doğru hareket ettirdiğinde kendisine odasını anlatmaya başlar. Penceresindeki asılı perdelerden bahseder.

O anlatırken küçük bir kızın heyecanıyla “ o perdeleri pek severim” der. Kız “fakat henüz odayı görmediniz ki” der. Yaşlı kadın “mutluluk zamandan önce karar verdiğiniz bir şeydir. Benim odadan hoşlanıp hoşlanmamam mobilyaların nasıl düzenlenmiş olduğuyla değil benim onları zihnimde nasıl düzenlendiğimle ilgilidir.

Ben onları sevmeye karar vermiştim zaten. Bu benim her sabah uyandığımda verdiğim bir karardır. Bir seçme hakkım var, ya bütün günümü artık çalışmayan vücut parçalarımın bana verdiği sıkıntıyı düşünerek geçiririm ya da yataktan çıkıp hala çalışanlar için şükrederim. Gözlerim açık olduğu sürece her yeni gün bir hediyedir.

Yaşlılık banka hesabı gibidir. Ne yatırdıysan onu çekersin hesabından. Bu nedenle benim tavsiyem, banka hesabına dolu dolu mutluluk yatırman olacaktır. Mutlu olmak için şu beş kuralı hatırla;

  1. Kalbini nefretten arındır.
  2. Zihnini endişelerden arındır.
  3. Basit yaşa.
  4. Beklentilerini azalt.
  5. Mucizelere inan.

Herkes kendi mutluluğunun demircisidir.

Mutlu ve sağlıklı haftalar dilerim.