Dünya tarihinin en büyük savaşlarından biri olan ve hem oluşu ve devam edişi hem de sonuçları ile birçok alanda derin etkiler bırakan Çanakkale Savaşı’nı babam Kilizmanlı Hilmi Çavuş’tan dinlediklerimden ötürü gururla anıyoruz. Türk tarihinde de çok ayrı bir yeri olan ve küçücük bir coğrafya üzerinde hem deniz hem de karada ayrı ayrı gerçekleşen bu savaş, adı bilinen ya da bilinmeyen birçok kahramana da sahne oldu. Savaşın en olmadık anlarında, neredeyse mucize denilebilecek bir şekilde ortaya çıkan bu kahramanlar, birbirinden ilginç ve bazen de inanılmaz öykülere isimlerini yazdırdılar. bunlardan biride benim teyzemin kocası olan eniştemden dinleyip18 Mart Çanakkale Zaferi’nin bu unutulmaz ve kimi de gözleri dolduran hikayelerinden birkaçını sizlerle paylaşmak istedim.. Çanakkale Savaşı, birçok kahramanın büyük gayretleri ve azmi ile kazanılmış ve tarihe geçen en şanlı zaferlerden biri olarak tarih sayfalarında yerini almıştır. Savaşın devam ettiği süre içerisinde, bazıları olağanüstü ve gerçeklik ötesi olsa da birçok olay yaşanmış ve bunların kimileri de farklı yazılarla kayıt altına alınmıştır. Bu olaylardan biri de Onbaşı Seyit’in savaşın en kanlı anlarında 250 kilogramlık top mermisini kaldırarak boğazı geçmeye başlayan Ocean gemisini tam bacasından vurmasıdır. İnsanüstü bir gayretle, daha önce gemilerin topları tarafından vurulan mevzideki topun içerisine bir mermi süren Seyit Onbaşı, savaşın sonucunu doğrudan değiştiren bir olaya da imza atmış oldu. Savaş sonrasında aynı mermiyi tekrar kaldırması istendiğinde ise bunu yapamamış ve o gün iman ve inançla bunu başardığını söylemiştir. Savaşın gidişatını değiştiren birçok olay var ancak bunların içerisinden en bilinenleri de Nusret Mayın Gemisi’nin boğaza bıraktığı mayınların büyük bir yenilgiyi engellemiş olmasıdır. Boğazın bir bölümünü mayınlayarak İngiliz ve Fransız gemilerinin boğazı geçişini zorlaştıran Nusret, bu görevini icra ederken de büyük tehlikelere göğüs germişti. Nusret’in boğaz mayınlamak için sulara açıldığı gece, görüşü engellemek için Anadolu Feneri’nin projektörleri düşman gemilerinin üzerine tutulacak ve gemilerden de buna karşılık verilince Nusret hızla bu ışık huzmelerinin altında görevini yapacaktı. Ancak tam mayınların bırakılmaya başlandığı sırada fenerin ışıklarında bir arıza meydana geldi. Bundan şüphelenen Fransız gemisi de denizin üzerini ışıkla taramaya başladı. Bu sırada ışıklarını kapatan Nusret ise korku dolu bir bekleyişe geçmişti. Tam gemi fark edilecekken fenerin projektörleri tekrar çalışmaya başlamış ve gemiyi kurtarmıştı. Sonradan öğrenildiğine göre fenerin ışıkları durup dururken bozulup, sonradan kendiliğinden çalışmıştı. Birçok asker bunu bir mucize olarak kabul etmişti. Bu yazıları okurken beni en çok etkileyende Çanakkale’nin yüreklerde sızı bırakan en etkileyici yönlerinden biri de türküsüdür. Savaşa giden askerleri ve gençliklerine olan sitemlerini anlatan bu türkünün hikâyesi de oldukça ilginçtir. Türkünün yazılma hikayesi Seyfullah isimli bir lise öğrencisinin İstanbul’daki ailesine yazdığı bir mektupta gizlidir. Mektubu ortaya çıkaransa Seyfullah’ın kardeşi olan, yazar Emrullah Nutku’dur. Nutku kaleme aldığı “Çanakkale Şanlı Tarihine Bir Bakış” isimli kitabında, Seyfullah’ın yazdığı mektup üzerine bu türkünün çıktığını söyler. Mektup şöyledir;
''Sevgili Anneciğim,
İki yıldır ayrı yaşadığımız bu hayat artık bitiyor. Sana ve aileme kavuşacağım için çok mutluyum. Okulumuz artık hastane olacağı için bizi İstanbul’daki okullara göndereceklermiş. Öğretmenlerimizin büyük kısmı da askere gidiyor, üst dönemlerdeki ağabeylerimiz ise gönüllü olarak askere gideceklermiş. Türkçe öğretmenimiz bugün sınıfa geldi ancak çok durmadı, o da bize veda etti. Giderken bize vakti geldiğinde vatana yapılan hizmetin okulda verilen hizmetten daha kutsal olduğunu söyledi. Çanakkale Savaşı’nın yapıldığı coğrafya, oldukça engebeli ve tepelerle doluydu. Böyle bir ortamda cephe savaşlarının yapılabilmesi için zaman zaman çok yakın konumda mevzilenmek de gerekiyordu. İki cephe arasındaki mesafenin 20-30 metrelerle ölçüldüğü yerlerde bile oluyordu. Böyle bir ortamda iki düşman ordunun askerleri de sıcak savaşın olmadığı anlarda birbirlerine dostça davranıyorlardı. Bir gece Türk-Anzak siperleri arasında alışılagelmiş savaşların dışında bir olay meydana gelir ve cepheler arasında şarkı yarışması yapılır. Anzak tarafında bir asker gitar çalıp şarkı söyleyince Türk tarafından ıslık ve alkışlar kopar. Ardından Türklerden bir asker türkü okur ve bu sefer de Anzaklar alkışlamaya başlar. Birkaç gün devam eden bu durum bir gece kesilince Anzaklar bir mektup yazarak neden şarkı okunmadığını sorar. Türkler ise “Bugün 3 güzel sesli askerimizi vurdunuz, söyleyecek adam kalmadı” diye bir yanıt verirler.