Geçmişi karalarken, eskileri yaşamış bir kişi olarak Urla’nın geçmişini yaşamayan, bilmeyen, bu günün gençlerine bir örnek teşkil eder diye, Ahilik terbiyesini doyarak yaşamış ve uygulamış ustalardan bahsediyorum.

Yardımlaşmanın paylaşımın doyasıya yaşandığı o günlerin temsilcisi Rıza ustanın duygusal davrandığını zannetmeyin. Yazdıklarım o günlerin yaşanan katıksız gerçeklerdir. Ve bu yazılanlar Urla’nın tamamı değildir. Yarımadanın ticaret ve sanat merkezi hüviyetini taşıyan Urla’da benim yazdıklarımın dışında daha ne ustalar vardı. Ben yalnız ilginç olaylar yaşadığım, bazı ustaları yazdım burada…

Demirci Mehmet usta, oto tamircisi Eşref Usta, Kemal Etiman ustalar mesleklerinin zirvesine çıkmış üstün vasıflı kişilerdi. Onların hiç birisinin ağzından ( Acz ) ifadesinin kelimesini duymadım. Başaramadıkları hiçbir müşkül yoktu. Ne zaman onların kapısına gitsen elin boş dönmezdi. O zamanın bu önemli ustalarından çok şeyler öğrendik ve o çizgiyi bozmadan bu günlere onurla gelmiş olduk.

Altmışlı yıllarda Tatar Camii inşaatına başlandı. Çok iyi hatırlıyorum imece usulü ile yapılan bu inşaata kimi hayırseverler para yardımı yaparken, bazı vatandaşlarımızın da bir at arabası kum, tuğla, kireç gibi yardımlarıyla Tatar Cami inşaatını bitirdik,  Camiye bir Minber lazım, Hutbe okunmak için. Urla’nın eskilerinden Sinan Kâhya Bozavlulu babamın dostlarından ve benim marangoz çırağım Orhan Atacan’ın dedesi olan Sinan Kâhya, bir gün bana geldiğinde sohbet ederken “Oğlum Rıza elimde üç beş kuruş zekât dağıtacağım para var ne yapayım?” demişti de “Sinan Amca ver sen bana” deyip caminin minberi için eksik kalan parayı da ben koyup kereste alarak büyük bir heyecanla bu gün ayakta dimdik duran caminin minberini yapmıştım. Bütün işçiliği oyma, yazıları cilası ile tamamlanmış olan minberin eksiği olan âlemini de Mehmet ustanın becerisi ile yapıp müftülüğe teslim etmiştik.

O zaman Urla müftüsü Hüseyin Kaleli aydın çalışkan özverili bir kişiliğe sahipti, çarşıdan esnaflardan hiç ayrılmazdı. İmamlar için “halkın içine girin, esnafları ziyaret edin, kahvelere gidin, birlik olun” diye hep söylerdi. Bu sözlere örnek olan bir anımı anlatacağım. Müftü Efendi ile bir gün Mermer Çeşme’deki dükkanımın önünde gene toplanmış sohbet ediyoruz. Ezanın okunmasına çok az bir zaman olmasına rağmen, “Hadi arkadaşlar bu gün öğle namazını Kuşçular Köyü’nde kılalım. Hem köylümüzü ziyaret eder hem de ihtiyaçlarını dinleriz” demişti de gittiğimizde namazdan sonra yapılan köy kahvesi sohbetimizde köylü dostlarımız bu ilgi yüzünden ne kadar mutlu olduklarını her zaman dile getirmişlerdir. Ve köyümüzün cami ihtiyaçlarını bir hafta içerisinde tamamlamıştık. Allah ondan razı olsun çok aydın bir kişiliği vardı. Ve Urla ya çok katkıları olmuştur.

Bir anım da, Rüstem Camiinin imarını doksanlı yıllarda yapmıştık. Kara Mahmut oğlu Ahmet amcanın oğulları Ersay’ın ve Halil’in yardımları ile kadınlar yeri kurulunca, başka hayırseverlerin de katkıları ile eksikleri tamamlayınca daha evvel depo olarak kullanılan bu mekân, Cami hüviyeti kazandı minber, vaaz kürsüsü, merdivenlerle, kitaplığa varana kadar yapılmış oldu o yardım sever insanları hiç unutmayacağım.

Rüstem Camiine hayvan bağlandığını çok iyi bilenlerdenim.

O zamanlar esnaf ve sanatkârlar olarak büyüklerimizden aldığımız terbiyenin gereği, okullar, camiler ve karakollara yaptığımız işlerden para almaz, malzemesi de bizden meccanen yapılırdı. Bunlar bizim sanatkâr olarak gurur duyduğumuz işlerdendi.

Bunlardan biri de, Belediye binası restore edilirken Başkanlık odası yapılacak. Bu işe de Rıza Usta soyundu. Ceviz kaplama kapılarının parasını Aşçı Sıtkı Amcanın oğlu Bilgin Sürkultay vermişti hiç unutmuyorum, ne günlerdi. Bu günlere hep o yaşananların ergenliği ile ulaşmış olduk derim. Başkanlık odasının restorasyonunda Belediyeye malzemesini aldırıp, geri kalan tavan, duvar kaplamaları pencereler dahil ben yapmıştım da bunun karşılığı olarak bana bir yarım proje çizmişlerdi de gülmüştük oda işe yaramadı.

Ama belediye ile ilişkilerimiz hep iyi olarak devam etmiştir.