Bu gün bir dostumla İskele URİT restoranda oturmuş şimdi unutulmuş olan eski Urla geleneklerinden konuşup, ne günlerdi diye hayıflanırken, hiç unutamadığım bir de Bir Ağustosumuz, Bağ Bozumu şenliğimiz vardı diye konuştuk, eskiler geldi aklıma ve duygularım canlandı. O günlerin şartlarında bütün yaz mevsimi tarlalarda çalışan bizler için tadına doyulmaz bir eğlenceydi o unutamadığım yöresel eğlence ve şenlikler.

En önemlilerinden biri olan yöremizin özelliğini taşıyan, Bir Ağustos bağ bozumu şenlikleri, Kum Denizi’nde yapılırdı. Kum denizi bu gün sizlere tarifini yapamayacağım güzellikler sahip doğal yapısı ile bir harikaydı, o zamanlar kum denizi ifadesini kullanmamıza sebep, çocukluk yıllarında ben o sahillerde gezerken bembeyaz kumların dizlerimize kadar yükseldiğini bildiğimdir.

Sonraları bu doğa harikası kumlarımızı yerel yönetimlerin duyarsızlığı sayesinde, at arabaları ile taşıyarak binalarımızda kullanarak tükettik.  Onun için birçok konuda sonradan kullandığımız ahlarımız vahlarımız bir işe yaramadı.

Bütün Yaz mevsimini meşgul eden çalışmalarımızda, heveslerimizi körükleyen bir Ağustos şenliklerine katılabilmek için biz gençlere aile büyüklerimizin şartları bile olurdu.

Ziraatın hâkim olduğu o dönemde aile büyükleri bize “çocuklar eğer tütünü, üzümü şu seviyeye getiremezseniz bu sene bir Ağustosa gitmek yok” derlerdi. Çünkü bir Ağustos bağ bozumu ifadesinin anlamı, üzerinden bal damlayan altın sarısı üzümlerin kesilip sergilere serilmesi demekti.

Bu tehdit öyle bir duruma geldi ki şaka da olsa işini iyi yapmayan aksatan, tembellik yapanlar içinde her zaman sık, sık kullanılırdı. Ve bizler bu cezayı yememek için tarlalardaki işlevlerimizi çok güzel ve başarılı bir şekilde yapmaya çok özen gösterirdik.

Bazen işlerimizi aksatmamak için geceleri bile çalışırdık bizim için çok önemliydi. Bir Ağustos şenliği geceden başlardı çalışmalar önceden hazırlanmış, çadırlar, masalar, sandalyeler ve gerekli eşya iki tekerlekli at arabaları, eşekler ve atlarla geceden taşınır veya sabah çok erken gelinerek yerler işgal edilmiş olurdu. Çadırlar kurulunca Ada yolundan Kalabak’a kadar bir adım boş yer bulamazdınız.

O zamanlar Kum Denizi’nin kumları inşaatçılar tarafından çalınmadığı için sahilde yürüyerek gidip gelirken dizlerimize kadar o pırıl, pırıl kumlara bata çıka yürürdük çocukluğumuzda şimdi bile çok duygulanıyorum o çocukluk yıllarıma. Bu arada denize girenlerimizde çok olurdu, yüzme yarışlarımız yapılırdı aramızda. Denize girip çıkınca da annelerimizin özenle hazırlamış olduğu bize sunulan katmerlerle, dolmalar kapışarak yenirdi. Büyüklerimizin sofralarındaki mangalların süsü ızgara etleri kapışarak, bütün bir günü büyük bir coşku ile yaşardık.

Hayale dalmışken bu meşhur bir Ağustos şenliklerimiz yalnız burada değil. Bir Ağustos şenliklerinin İçmeler’de daha değişik bir hüviyeti olurdu. Kurulan çadırların yarısı sökülmez on, on beş gün daha orada kalırlardı. İçmeler’in özelliği yalnız Bir Ağustos şenlikleri değildi.  İç turizmde çok önemli bir yeri olan İçmeler şifa suyunun Anadolu insanı için bir şifa kaynağıydı. Urla İçmeler sayesinde bütün yaz mevsimi boyu yabancı konuklarını, ağırlamak için çeşitli etkinliklere sahne olurdu.

Bunların en önemlileri gündüzleri İp Cambazları olsa da geceleri süsleyen konserler ve gelen şarkıcıların unutulmaz hatıralarını hiç unutmadım.

Urla otobüs seferleri İçmeler’den başlar, Urla’ya uğrar ve İzmir’e öyle giderlerdi. Ve biz Urlalıların gecelerimizi ekseri geçirdiğimiz yerlerdi İçmeler.

Bir Ağustos şenliğini uzattık arkadaşlar ama bu yazdıklarım hayal değil bizim yaşadıklarımızdı. Bir de Çeşmealtı bir Ağustosu var ki Çeşmealtı’nda sahil gazinolarının yanında özel kurulmuş sazlardan ve kargılardan olan soyunma yerleri bizler için çok önemliydi.

En önemlisi de Sağır’ın Adası’ydı. Teknelerle adaya ulaştığımızda gündüzleri daima yoğun bir kalabalık olurdu, deniz banyosu yapanlar adanın her tarafına dağılır, eğlenmek için gidenler de masaların başında engin sohbetlerle geçirirlerdi günlerini.

Sağır Amca çok iyi bir insandı gelenleri çok iyi karşılar denize gidenlere bile “Hoş geldiniz, güle güle” demeyi ihmal etmezdi.

Ben bu yaşadıklarım yazarken çok duygulandım görebilecek miyim yarın bir fırsatını bulup İçmeler’e gitsem de “bakalım Davut amcaları bulabilecek miyim” ah ahh deyip bu yazıma son veriyorum.