Cumhuriyetimizin kuruluşu ile hilafetin kaldırılmasına, sınırlarımızın belirlenmesine, özgürlüğümüzün inşasına vesile olan, Lozan konferansının önemini anlatmak için, siz gençlerle paylaşıp yazmak istedim! Bunları neye yazdığımı merak edenlere, bu günün Türkiye’sinde Atatürk ve İnönü’yü yok etmek isteyenlere ibret olsun diye yazdım!

Kurtuluş savaşımız üstün ve ezici zaferimizle sona ermiş, düşman denize dökülmüştü. Şimdi sıra, yeni Türkiye Devleti’ni bütün dünyaya resmen kabul ve tasdik ettirmeye gelmişti. Bu amaçla itilaf devletleri, Türk barış antlaşmasının şartlarını tespit etmek için T.B.M.M hükümetini, Lozan’da yapılacak olan konferansa davet ettiler 28 Ekim 1922’de.

Bu arada aynı davet Osmanlı Devletine de gelmişti…

T.B.M.M hükümeti bu öneriyi kabul etmiş, fakat Lozan ile Türkiye arasındaki haberleşmenin zor olduğunu ileri sürerek, bu konferansın İzmir’de yapılmasını teklif etmiştir. T.B.M.M’nin bu teklifi vermesinin sebebi yeni kurulan Türk devletinin tanınmasını kabul ettirmekti…

Bu önerinin kabul edilmemesiyle birlikte, ortaya antlaşmanın tarafsız bir ülkede yapılması fikri gelmiştir. Bunun üzerine T.B.M.M hükümeti, İtilaf Devletleri'nin teklif ettiği Lozan kentinde toplanma önerisini kabul etmişlerdir.

Tabi ki, yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kaderini belirleyecek olan, bu konferansa yetkili olarak gidecek kişi de çok önemliydi. Başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere, bakanlar kurulu bu konuda endişe duyuyorlardı. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti tecrübeli diplomatlara sahip değildi. Osmanlı Devleti'nin tecrübeli diplomatlarından da yararlanılamazdı. Çünkü Osmanlı Devleti hala kendi varlığını sürdürmek istiyordu.

O halde temsilciler T.B.M.M’nin kadrosundan seçilmeliydi.

Bakanlar Kurulu Başkanı, Rauf Orbay heyetin başında Lozan’a gitmek istedi, fakat Rauf Orbay’ın bazı muhalif düşünceleri yüzünden Mustafa Kemal Paşa, Rauf Bey'in isteğini de kabul etmedi. Ve Mudanya Ateşkes Görüşmeleri'nde büyük başarı sağlayan, en güvendiği ve inandığı arkadaşı İsmet Paşa’yı bu görev için uygun gördü. Fakat İsmet Paşa o dönemde Bakanlar Kurulu'nda değildi. Mustafa Kemal Paşa, Bakanlar Kurulu’ndaki Dış İşleri Bakanı’nın istifasını sağlamış ve İsmet Paşa'yı boşalan yere yerleştirerek, 26 Ekim 1922'de İsmet Paşa Bakanlar Kurulu'na Dışişleri Bakanı olarak girmiştir. Bu aşamadan sonra İsmet Paşa, Trabzon Milletvekili Hasan Saka ve Sinop Milletvekili Dr. Rıza Nur’dan oluşan delegeler kurulu kendisine yardımcı olmak üzere 25 kişilik bir heyet oluşturmuşlardır. İsmet Paşa başkanlığındaki bu heyete T.B.M.M Lozan Konferansı’nda izleyeceği strateji hakkında bilgi vermiştir. Bu bilgiler içerisinde önemle değinilen 3 konu vardır:

1) Misak-I Milli: Bu antlaşmada temel ilke misak-ı milli kabul edilecekti.

2) Ermeni Sorunu: Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde ermeni yurdu oluşturma fikri asla kabul edilmeyecekti.

3) Kapitülasyonlar: Kapitülasyonlar da kesinlikle kaldırılacaktı. Son iki maddede geçen şartlar sağlanmadığı takdirde görüşmeler kesilecek ve barışın imzalanmasından vazgeçilecekti.

Bunun üzerine temsilciler kurulu 13 Kasım 1922'de başlayacak olan konferansa gitmek üzere 5 Kasım 1922'de Ankara’dan ayrılmışlardır. 11 Kasım’da Lozan’a varan heyet görüşmelerin geç başlayacağı haberini almıştır. Bunun üzerine heyet başkanı İsmet Paşa bunu protesto etmiştir. İsmet Paşa'nın bu tavrı üzerine itilaf devletleri temsilcileri özür dilemiş ve konferansın 20 Kasım 1922'de başlayacağını kesin olarak dile getirmişlerdir.

20 Kasım’da toplanan konferansa İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya katılmıştır. Türkiye bu ülkelere karşı tek başına idi. Türkiye’yi destekleyen tek bir ülke yoktu konferansta. Boğazlarla ilgili görüşmeler sırasında konferansa Ruslar ve Bulgarlar da katıldı. A.B.D. sadece bir gözlemci bulunduruyordu. Bizim temsilciler Kurulu’nun görevi çok zor görünüyordu. Çünkü bu konular sadece 3-4 yıllık meseleler değildi. Yüzyıllık Osmanlı Devleti’nin verdiği tavizler yaptığı borçların hesapları görülüyordu. Bunları iki ana başlıkta toplayabiliriz:

a) Türkiye-Yunanistan Meseleleri: Doğu Trakya'daki sınırların çizilmesi, Ege adaları, Türkiye’de oturan Rumlar ve Yunanistan’da oturan Türkler’in yer değiştirmesi, Yunanistan'ın Türkiye topraklarında yaktığı yıktığı tahrip ettiği yerler için vermesi gereken savaş tazminatı...

b) Türkiye ile diğer Avrupa devletleri arasındaki meseleler: Bu meseleler de siyasal ve ekonomik olmak üzere ikiye ayrılır: Batılı devletler Osmanlı Devleti'nin iç işlerine karışıyorlardı. Azınlık haklarından ve kapitülasyonlardan da yeterince yararlanıyorlardı. Oysaki Türkiye Devleti kurucuları tam bağımsız olmak ve batılı devletlere verilmiş her türlü ayrıcalığı kaldırmak istiyorlardı. Tam bağımsızlık denildiğinde akla siyasi, milli, iktisadi, adli, askeri, kültürel... gibi her alanda bağımsızlık geliyordu. Ama tabi ki batılı devletler sahip oldukları hakları kaybetmek istemiyorlardı…

Devamı gelecek sayıda

Kalın sevgilerle!