Bu gün oturdum, Limantepe’deki evimin balkonunda denizi seyrediyorum. Hava çok güzel. Ben daldım eskilere deniz sevdalısı biri olarak her zaman yaşarım bu eski yaşanmışları.
Eski Urla sevdalısı olan bir kişi vardı diye başladığım bu yazımda hayalimde olanları yazıp sizlerle paylaşmak istedim. Her zaman oğlu, kızı ve torunlarının sık sık hafta sonu ziyaretleri olsa da, Urla sevdalısı her zaman eski dostları ile yaşanmış hatıralarını anlatır dururdu.
Bir gün yine, oturmuş evinin balkonundan mavi denizi seyrederken eskilerde yaşadığı, unutulmaz deniz sefaları geldi aklına ve bu eski duyguların beşiğinde yaşanan engin hatıralar canlandı birer birer.
Ne güzel günlerdi diye düşünürken, masasının başında aldı eline kalemi o güzel günlerden izleri kalan maceraları yazmaya başladı..
Urla sevdalısının bir zamanlar Martı isimli bir teknesi vardı. Martı ile sık sık arkadaşlarını alır balığa giderlerdi. Mavi denizin engin sessizliğinde, olta ile tutulan her balık, Martı’nın içinde sonsuz sevgi çığlıkları olurdu. Bu neşe senfonisi eşliğinde geçen günlerin zamanı her zaman dillerde konuşulurken, ava gidememiş olanlar, “bir gün bizi de al götür, ne olursun be kardeşim” derlerdi dostları..
Bu eski hatıraların beşiğinde engin duygularla bu satırları yazarken karşıdan, bir motor sesi geliyordu, baktım bir balıkçı teknesinde üç kişi dalgaların süslediği denizköpükleri arasında, iskeleye ulaşmak için çalışıyorlardı. Bunları görünce güldüm, “kaçmayın ey balıkçı arkadaşlar. Kaçmayın ıslanın bu bir hatıra olur yazarsınız” dedim gülerek. Ben bunları yazarken balkonumun önündeki deniz sahilinde elinde bayraklarla bir grup çocuk geçti. Merak ederek sorduğumda “amca bu gün, 1 Temmuz Kabotaj bayramı, şenlik merasimine gidiyoruz” deyince çok duygulandım, “yıllarca hep bu etkinliklerin içinde bulunurdum. Şimdi ne oldu bize hiçbir etkinlikten haberimiz yok” deyip vurdum masaya “ne oldu bize?” diye, düşünmeye başladım.
“Bu devirde hayat o kadar acımasız ki, hiç acımadan elinden bütün değerleri alıp gidiyor… Arkasına hiç bakmadan, yaptığı bu acımasız davranışlar, yeni yaşanan hayatın, acımasız izlenimleri olarak kalacak” deyip İskele limanında balık hali önünde kutlamasını yaptığımız Kabotaj bayramı etkinliği geldi gözlerimin önüne. Ne duygulu bir gündü, grubumuz Urla’dan gelmiş ve İskele limanı içinde toplanmış büyük bir kalabalıktı, engin duygular içinde yapılan konuşmalar ve bu günleri bize hediye eden, tarihi belgelerin arkasından gönül dostları arasında yapılan kutlamalardan sonra, içinde bu engin duyguları taşıyan değerli arkadaşlarla hedefimiz Yıldız Tepe şehitliğimiz deyip çıktığımız yolda yaya olarak kutladığımız bu şerefli günün içimizde yaşayan engin duyguları ile koşarak çıktığımız, İstiklal harbimizin unutulmaz vatan kahramanı aziz şehitlerimiz mekânı Yıldıztepe Şehitliği’mizde yaşadığım o güzel ve duygulu anı hiç unutamamıştım..
Ben bunları düşünürken eskilerde yaşadıklarımız geldi aklıma. Arkadaşlarımla gittiğimiz, avlak yerlerinde tuttuğumuz balıkları çoğu zaman adaların koylarında deniz dostları tarafından kurulmuş sofralarda paylaşır ve gece geç vakit evlerimize dönünce, “Hoşça kal, yeni güne merhaba” sedaları duyulurdu sahilden..
Şimdi bu gördüğüm balıkçı teknesindeki gördüğüm gençler bunu yaşıyorlar mı diye sordum kendi kendime. Ve nerde diye düşünmeye başladım, “şimdi ben bile bu kutsal günlerin etkinliğinden haberdar olamıyorsam, yeni yetişen nesiller nasıl sahip olacaklar bizim kazanılmış tarihimize?”diye çok duygulandım ve oturduğum balkonumdan mavi denizin hırçın çırpınışlarına bakıp, “bak nasıl kükrüyor denizin hırçın dalgaları, sessiz ve duyarsız bu davranışlara” diye kendimi teselli etmeye çalıştım..
Ve bu günkü yazımı, hatıralarımın derin dehlizlerinde duygularımla yazıp sizlerle paylaşmak istedim!