Yirminci yüzyılın aydın günlerini yaşadığımız bu günlerde, Ankara ve Paris’te yapılan suikast olayı ile hedefimizi aydınlatan bu güzel günler kararmaya başladı, haince yapılan bu saldırılar hiçbir şekilde savunulamaz. Yüce Allah’ın biz insanlara sunduğu bu cennet dünya toprakları üzerinde her gün ve her an yapılan hain saldırılarla en büyük zararı gören benim asil dinim olan İslam en büyük zararı görmektedir.
Benim bildiğim büyüklerimden öğrendiğim İslam son dindir ve bütün insanlık alemi için gönderilmiştir. Bunu kavrayan insanlara dinimizin aydın ve ışıklı yolunu tarif eden Peygamberimiz Muhammet bir hutbesinde değil her zaman işinizi İbadet yapın demektedir, çünkü yüce Allah’ın senin ibadetine ihtiyacı yok, ibadete senin ihtiyacın var. Çekil bir kenara aç ellerini kendi dilinde Yüce Allah’a dileklerini söyle. Allah’ın sana verdiklerine şükürlerini yap. İşine koş hizmet üret ve insanların ihtiyaçlarını doğru dürüst karşıla ve huzur içinde kazandığın parayla ailenin helal rızkını temin etmiş ol.
Benim anladığım İslam da bu. Ben meslek hayatım müddetince hiçbir müşterime işimi eksik olarak vermedim daima daha fazlasını sunmaya çalıştım. İş için bir eve gittiğimizde, marangoz olarak kapıyı yaptın, takmaya gittiğinde kapıyı yerine bağlarken “Yenge ve ya amca başka bir ihtiyacınız var mı?” diye sorardık. Söylemeseler bile evin tavanında sarkan bir tahta görünce, onu yerine çakar, tabanda bir delik görünce “Yenge tahta var mı?” diye sorar eğer yoksa bir teneke parçası ile tabanda açılmış olan o deliği kapatırdık. Ve huzur içinde dükkânımıza dönerdik. Biz ustalarımızdan bunu gördük, bunu yaşadık. İşte benim asil Peygamberimin insanoğluna söylediği buydu. İşinizi ibadet yapın. Dürüst olun ve İslam’ı kötü tanıtmayın. Çünkü İslam dini aydın ve ilerici bir dindir.
Gene Asil peygamberimizin yukarıda yazdığım o sözünü burada yazacağım: İşinizi ibadet yapın. Gününüzü gününüzden üstün tutun. Allah’ın senin ibadetine ihtiyacı yok, senin var, senin!
“Atatürk, ulusumuzun uygarlık alanında yaşamasını arzuladığı zaman, bunun gerçekleşmesini şöyle düşünüyordu: “Uygar yaşantı ancak bilim ve fen ile olur, bilim ve fenden uzak olamayız. Bilim ve fen nerede ise oradan alacağız. Ve ulusun her ferdinin kafasına koyup yerleştireceğiz” derken. “Bilim ve fen için kayıt ve şart yoktur. Her yönüyle ilerlemeyi emreden asil dinimizin de esas hedefi budur unutmayın” demiştir.
Bilim, İslam’ın yitirdiği en değerli malıdır. Nerede görünürse alınmalıdır’
Ve Aklı olmayanın Dini de yoktur’ Hadis-i Şerifleri elbette ki aynı paralelde olduklarını tekrar tekrar ifade etmeye gerek yoktur. Atatürk her zaman hurafeler, batıl inançlar ve taassubun ülkemizdeki gerici tutuculuğun amansız düşmanıydı bu aydın ifadeleri ile. Medreselerin kapatıldığı o karışık ve isyan dönemlerinde, Atatürk şöyle diyordu:
1)Türkler dinlerinin ne olduğunu bilmiyorlar. Bunun için Kur’an mutlaka Türkçe olmalıdır.
2) Türk, Kur’an’ın arkasından koşuyor, fakat onun ne dediğini anlamıyor. İçinde neler var, bilmiyor ve bilmeden ibadet ediyor. Benim amacım, bütün Türklere, arkasından koştukları kitapta neler olduğunu anlamalarını sağlamaktır.
3) İnsan, anasına nasıl ana diliyle hitap ederse, Allah’a da yine ana diliyle hitap etmelidir.
4) Türk insanı Kur’an’ı kendi ana diliyle okursa, benimsediği dinin yüceliğini derinden ve şuurla kavrar ve daha dindar olur.
Atatürk, dincilerden çok daha inançlı, gerçek bir dindardı ama bunu bir reklam vasıtası olarak kullanmaz, inancını ve ibadetini kendisine saklardı.
Atatürk, halkın gerçek İslâm’ı öğrenebilmesi için Kur’an’ın Türkçe’ye çevirisini bizzat yaptırdı. Bu bile onun dine ne kadar saygılı olduğunu göstermeye yeter. Yobazlar, Atatürk’e, halkı aydınlattığı, insanları din konusunda bilgilendirdiği için kızıyorlar! Günümüzde şartlar değişti, çağların gerisinde yaşayanlar ortalıkta cirit atmaya başladı. Önlerindeki en büyük engel, hâlâ Atatürk!”
Diye yazıyor gazetelerde yazanlar. Bu yazılarda bu güne uyduğu ve benim düşüncelerime çok uygun olduğu için bunları yazdım!