Olur, olmak zorunda. Otomobil, sorunların orta yerinde yaşamımızı tehdit ediyor, bir yıkım ve yok etme aracı haline geldi ama kimse konuşmak istemiyor. Öyle bir duruma getirildik ki; girdiğimiz bu kaosun içinde otomobilsiz yaşamı düşünemez olduk, başka bir dünya yok sanıyoruz. Daha önce kimi yazılarımda bu konuya değindim ama Prof. Dr. Fikret Başkaya’nın “Başka bir Uygarlık için Manifesto” sunu okuyunca yeniden yazmaya karar verdim. Kimi sayısal bilgiler onun kitabından.

Başlarda araba bir zenginlik ve özgürlük aracı olarak görülüyordu ve küçük bir azınlığın oyuncağıydı. Henry Ford 1908 yılında “herkese bir araba” sloganını ortaya attığında trafikteki araba sayısı 25.000 iken 2015 te bir milyar sınırını aştı. Paraya dayalı dünya düzeninde genelde olduğu gibi geçerli ulaşım politikaları toplum çoğunluğunun değil otomotiv tekellerinin, dev petrol şirketlerinin, yol köprü inşa eden şirketlerin, bankaların, sigorta şirketlerinin vb çıkarına göre tasarımlanıyor.

Ülkenin kişi başına düşen araba sayısı bir gelişmişlik kriteri sayılıyor. Aslında bunun uyuşturucu ve sigara tüketimindeki artışla övünmekten pek farkı yok. Sağladığı konfordan çok insanlara topluma doğaya yüklediği maliyet çok büyük.

Küresel ısınmadan çevre felaketlerinden korkuluyor ama araba üretimi ve kullanımı sürekli artıyor. Her geçen gün yeni modeller yolları sokakları kaldırımları kaplamaya devam ediyor. Çevreye zararı en çok petrol ürünleri veriyor. Elektrikli arabalar sadece biraz daha ucuz enerji kullanıyor ama elektrik te daha çok fosil yakıtlardan üretiliyor.

Daha çok araba, daha çok yol, otoyol, daha çok tünel köprü, benzin istasyonu daha çok hastane, park yeri demektir. Bunun sonu yok. Her seferinde daha çok tarımsal alan betonlaşıyor ama sorunlar azalacağına çoğalıyor.

Çevrenize bakın, yollar, sokaklar, istila halindeyiz. Sokak vazgeçilmez bir yaşam ve sosyalleşme yeridir. Sokakların kaldırımların yolların arabalar tarafından işgal edilmesi kent yaşamının ölmesi demektir. Sokaklar tehlikeli, kaldırımlar araba park yeri haline geldiğinde çocuklar nerede oynayacak nerede büyüyecek nasıl sosyalleşecek? Binlerce insan bir yere yığılınca orası kent olmuyor. Artık insanlar evlerinden çıktılarında gidebilecek iki yer var. Yürüme mesafesinde olmayan çalıştıkları yer ve alışverişe gittikleri AVM'ler.

Kentlerde araba hızı ortalama 15 km/saat düzeyinde ve kent yüzeyinin yaklaşık %30'unu kaplıyor. Ülkeden ülkeye değişmekle birlikte arabaya sahip olmak, vergisi, giderleri önemli bir gider kalemi. Orta büyüklükte kamyona benzeyenleri saymıyoruz.

Araba, üretim aşamasında kullandığı hammadde, su, vb ile çevreye daha çok zarar veriyor. Ömrünün yaklaşık %90'ını park yerinde geçiriyor. 40 kişiyi arabayla taşımak için gerekli alan 800 metrekareyken otobüsle taşmak için sadece 40 m2, bisikletle taşıma durumunda 80 m². Raylı sistemlerde daha az.

Trafik kazalarında, savaşlarda ölenlerden daha çok insan ölüyor. Türkiye'de 2014 yılında 376.000 trafik kazasında 3.494 kişi hayatını kaybetmiş 165.000 kişi de yaralanmış.

Şu anda çoğu kişi “evet söylenenler doğru ama iş, ev, okul otomobilsiz nasıl yapabiliriz” diyecek haklı olarak.  Çoğalan sorunlar sebebiyle günübirlik yaşamak zorunda kalıyoruz ilerisini göremiyoruz. Oysa nüfus artışı, göçler, kentlerin büyümesi ve ilerisini düşünmeyen politikalar sonunda örneğin on yıl sonra nasıl bir dünyada yaşayacağız? On yıl, otuz, elli yıl sonrası için plan yapmamız gerekmez mi?

Bütün olaylar birbirine bağlı ve etkileşimlidir. Uzmanlar uzun vadede çözüm odaklı çalışarak sorunların üstesinden gelebilir. Bir- iki örnek çözümün olası olduğunu gösterir. Ülkede kimi yerler ıssızlaşırken büyük kentlerin oluşması engellenmeli. Devlet, tren metro otobüs minibüs gemi bisiklet gibi alternatif ulaşım araçlarını bir sistem olarak geliştirmeli. İş yerine yakın oturacak, çocuğunu yürüyerek gidebileceği okula gönderecek. Eskiden böyleydi ve sağlıklı işliyordu. Sadece para ve bireyi düşünen sistemler sağlıklı yaşam kuramazlar.

Daha az harcamayla daha rahat üstelik çevreyi daha az kirleten doğaya ve insana daha az zarar veren daha sosyal ve daha güvenli bir kent ulaşım sistemi mümkün. Tasarruf edilen kaynak kenti güzelleştirmek, daha çok kültür, sanat, spor için kullanılabilir. Yaşlılar, sakatlar ve çocuklar için yaşam alanları çoğaltılabilir.

Kişiler isterse yöneticiler buna sessiz kalamaz.