“Yıllardır politikanın içinde olup da zerre kadar siyasi olgunluğa erişememiş birçok siyasetçiyi, adeta terbiyesiyle, bilgisiyle, efendiliğiyle gerçekçi söylemleriyle ve hepsinden önemlisi gerçek olduğu taa uzaklardan anlaşılan insan sevgisiyle adeta ezen bu genç kardeşimiz; Aytekin Aktaş...    

URLA SOKAKLARINDA BİR BEYEFENDİ

Özellikle seçim dönemlerinde sokaklarda yakaladığını öpen, söylemlerinin yalan olduğu herkes tarafından bilinen ama kimsenin sesini çıkartmadığı politikacı tiplemelerini düşünün... Yılışık, sahte gülüşlerle, suni samiyetlerle insanları kucaklayan, her şeyi "hallederiz, hele bir seçilelim" diye istekleri ve soruları cevaplayan asalak politikacıların gösteriş arsızlığını yıkan genç bir siyasetçiden bahsedeceğim bu gün size... 

Yıllardır politikanın içinde olup da zerre kadar siyasi olgunluğa erişememiş birçok siyasetçiyi, adeta terbiyesiyle, bilgisiyle, efendiliğiyle gerçekçi söylemleriyle ve hepsinden önemlisi gerçek olduğu taa uzaklardan anlaşılan insan sevgisiyle adeta ezen bu genç kardeşimiz; Aytekin Aktaş... 

Özellikle benim,  nostaljik havasını pek beğendiğim ve özellikle kafa dinlemek için gittiğim kafeteryasında hoşça vakit geçirdiğim, hatta zaman zaman çalıştığım Kutlukaya Otel’in minik lobisinde buluştum onunla... Yanında partinin birinci sıra meclis üyesi adayı Ebru Çitimoğlu da vardı. İki tane genç, güler yüzleriyle oturdular. Aytekin; üzerinde yeleği, boynundaki kareli polar atkısıyla, düzeltilmiş sakalları ve bıyığı, şapkasıyla daha konuşmadan zaten sıra dışı bir kişilik portresi çiziyordu. 

Hal hatır sorduktan sonra, Türkçeyi tane tane, gayet güzel ve düzgün konuşan bu genç kardeşimize "Ne kadar oy almayı düşünüyorsunuz" diye sordum ilk olarak... Hâlbuki ilk sorumu kafamda başka türlü tasarlamıştım... Damdan düşer gibi, "Ne kadar oy almayı düşünüyorsun" da denmez ki!

Ama o gayet sakin cevapladı: 

"Mutlu Ağabey, elbette ki, aday olduğuma göre, seçilebilecek kadar oy almayı düşünüyor, planlıyorum. Ama elbette dezavantajlarımız var.  Yeni örgütlendik, biz zengin bir parti değiliz, kendimizi anlatmamız için fazla zamanımız yok. Seçilebilir miyiz bilmem ama bildiğim şey, alışıldık politikacı tiplemelerinin karakteristik yapısının olağan davranışı gibi, seçimden sonra ortadan kaybolmayacağız. Tam aksine bizim mücadelemiz, Urla’da 1 Nisan'dan itibaren başlayacak. Meclise birini sokabilir miyiz, bilemem ama mecliste temsil edilmesek bile sokaklarda olacağız, halkı dinleyip sesimizi yükselteceğiz. Yani Urla'nın sesi olacağız. Bunu laf olsun diye söylemediğimizi halk görecek, şahit olacak."

Peki, 56 aday adayının ortaya çıkması ve adayın belirlenme süreci konusunda neler düşünüyordu merak ettim... Ve tabii sordum; cevabını şöyle aldım: 

"Bunun tek açıklaması rant... Neden Urla'nın sokaklarını bile bilmeyen kişiler buraya akın etsinler? Bence bu programlanmış bir olaydı. CHP bize, gerçek aday adayı sayısının 89 civarında olduğunu söyledi. Yani bir dünya rekoru olmuştur sanıyorum. Ancak tabii bu espri konusu yapılacak bir olay değil. Allahtan Urla halkı, Esnaf Odası'nın, Kent Konseyi'nin önderliğinde ve gazeteci olarak sizin büyük katkılarınızla dik durmayı başardı ve tepeden inme bir adayı engellemeyi başardı. Urla aday adaylarından üç ilçeye aday çıktı. Daha ne diyelim? Burası bir sömürge olmuş, kimse farkında değil. Burayı demokrasinin kalesi diye yutturuyorlar. Oysa gerçekte Urla sömürülüyor"

Peki 11 Büyükşehir'de aday çıkartmayan CHP’yi destekleme eğiliminde olan ve bir çok ilçede de aynı sebeple aday göstermeyen İşçi Partisi... 

Aytekin cümlemi tamamlıyor; "Neden Urla'da aday çıkarttı" diyeceksiniz... 

İçimden, "bu sohbetin alışılagelmiş bir sohbet olmayacağını biliyordum" diye geçirdim... Evet, sorum tam da oydu... Öyle ya, CHP'nin güçlü olduğu yerlerde İP, aday çıkartmıyordu. 

Alışılmadık siyasi bir cevaba hazırdım, Aytekin Aktaş şöyle dedi: 

"Öncelikle bunun nedenlerini seçim arifesinde olduğumuz için açıklamak ve kişilerin bazı zaaflarından faydalanıyormuş algısı yaratmak istemiyorum, arkadaşlarımız da istemiyor. Şöyle diyebiliriz, biz Selçuk Balkan arkadaşımızın, Urla'yı gerçek anlamda temsil edebileceğine inanmadık. Bunun haklı sebepleri olsa da az önce dediğim gibi seçim arifesinde böyle söylemlere girmek bize yakışmaz. Daha önce örgütlenebilseydik, emin olun adaylık konusunda fikirlerimizi ortaya koyardık ve mevcut arkadaşımızın aday yapılmaması için uğraşırdık. İnanın bana, CHP ile partimizin yollarının kesiştiği kavramlar olduğu gerçek. Ama CHP'nin o kavramlara ne kadar bağlı olduğu tartışılır. Mesela bizim demokrasiye bağlılığımız asla tartışılmaz. Değişim diye lider sadece değiştiren CHP'nin ön seçimle adaylarını seçmesini beklerdik. Urla'dan aday olamayanları başka ilçelere gönderecek kadar birilerine bağlanmış bir parti yönetimi görüyoruz. Selçuk Balkan için şunu söyleyebilirim; halkın rızasını almamış bir CHP adayı! Biz kazanır mıyız? Belki hayır... Ama İşçi Partisi'ne verilen her oy Urla'nın kazancı olacak, halkın bunu bilmesini istiyorum" 

Aytekin Aktaş, konuşmasını sürdürürken, siyasetin geldiği durumu anlatmaya çalışıyor.  Ama bunu kadar naif, o kadar nazik bir şekilde yapıyor ki; insan itiraz edemeyeceği bir gerçekle karşı karşıya olduğunu "Şıp" diye anlayıveriyor! 

"Ne demek istiyorsun” sorumu bekliyormuş gibi verdiği arada, soğumuş kahvesinden bir yudum alıyor ve " Mutlu ağabey, siz de farkındasınız ki; CHP insanlara belediyeciliği unutturmuş. Liyakat değil, sadakat ile ölçülen bir aday belirleme geleneği ortaya koymuş, insanlara (ben kimi koyarsam gidip seçeceksin, yoksa kötü olur) diyor. Yeni dönem dediler, demokrasi dediler, lider değiştirdiler ama seçmene yine saygısızlar. Demokrasiye yine uzaklar. Sömürenlere yine çok yakınlar! Bakın biz mahalle mahalle geziyoruz, İnsanlara soruyoruz neyiniz eksik, belediyeden ne bekliyorsunuz diye... Bize verdikleri cevap 'hiçbir şey' oluyor. Yani çöpü toplansın,  otomobili çukura düşmesin yetiyor. Bıkmışlar çünkü. Bakın bir beş yıl heba oldu. 5 yıl boyunca yapılan bir sürü saçma sapan işe, Kayyım'ın dayatmalarına, halkı uzak gören faaliyetlerine CHP'den hiç ses çıkmadı. Biz mahalle mahalle geziyoruz. İnsanlar bize hep aynı şeyi söylüyor. (Seçim zamanları gelirsiniz, sonra kaybolursunuz) diyorlar. Gerçekten böyle görmüşler. Bıkkınlık gelmiş üstlerine yapışmış. Temel hizmetlerin ne olduğunu bile unutmuşlar."

Urlalı, bıkmış... Seçimden seçime hatırlanan ve kendisine "maraba" gibi her seçimde aday dayatılıp, "Gidip ona oy vereceksin" diyen zihniyetin izlerinin ne kadar derin olduğunu anlatabilmek için çırpınan bu genç arkadaşım "Kimi aday yapsam seçilir" rahatlığı nasıl pervasızca ve halkı aklına bile getirmeden sözüm ona bir siyasi mücadele yaptığını zanneden CHP'nin verdiği toplumsal zararı "Belediyenin temel hizmetlerini bile halk unutmuş" şeklinde dile getiren Aktaş, "Bozuk düzene halkı alıştırmışlar. Çünkü onlar da bozuk düzenin bir parçası olmuşlar" demekle yetiniyor. O örneklemelerini burnumuzun dibindeki Yunan adalarına çeviriyor:

"Ekonomisi batık Yunan adalarına bakıyorsunuz, insanları mutlu. Tarım turizm,  bir arada yürütülürken, bizim Urlalı elindekini satıyor. Enginar diyoruz ya, enginar ekecek tarla yok artık. Satılmış, sudan ucuza fiyatlarla. Tarla kalmamış, tarlayı satan kişi yapılan 700 metrekarelik evlerin olduğu sitede bekçi, karısı da temizliğe gider olmuş. Hiç bir belediye başkanı bunların hatırını sormamış, sormamakta ısrarcı. Büyük inşaat firmalarının adamı olmuşlar. Olmaya da devam edecekler." 

İzmir'de İşçi Partisi'nin adayı yok. Aktaş, "CHP İzmir'in AK Partisi'dir" diyor. Ben bu cümlede zarif bir metafor seziyorum. Siz de fark ettiniz mi? 

İzmir’de İŞÇİ PARTİSİ'NİN ADAY ÇIKARTMAMASI KONUSUNDA SORDUĞUM soruya ise yine aynı soğukkanlılıkla "Toplumsal direnişi kırmamak için elbette" diyerek cevap veriyor Aytekin Aktaş ama ben yüzünden anlıyorum CHP'yi hiç bu fedakârlığa layık görmediğini... Belki de ben yanılıyorum. Ne dersiniz?”

https://www.ehahaber.com.tr/2024/3/urla-sokaklarinda-bir-genc-beyefendi-h471.html