Her yıl 26 Ağustos gecesi yapılmakta olan Anafartalar Zafer Yürüyüşüne katılmak için Karşıyaka ADD’nin organizasyonu ile Kütahya, Şuhut’a gittim. İki otobüste toplam 65 kişi     26 Ağustos sabahı İzmir’den yola çıktık. İlk durağımız Dumlupınar Şehitliği oldu. Kütahya Valiliği’nin o günler için görevlendirdiği genç bir tarih öğretmeni harika bir sunumla bize orada yaşanan tarihi olayları ayrıntıları ile anlattı.

Dumlupınar Şehitliği’nden sonra yolumuzun üzerinde bulunan diğer tarihi mekân ve şehitlikleri de dolaşarak Şuhut ilçesine vardık. Küçük ama oldukça şirin bu ilçe, taşıdığı manevi sorumluluğun bilincinde güne ve devamında da geceye oldukça iyi hazırlanmıştı. Her yerde bayraklar, zaferi anlatan panolar, pankartlar, resimler vardı. Ata’mızın ve silah arkadaşlarının son hazırlık toplantılarını yaptıkları binayı gezdik ve tarihi geceyi her yönüyle hissettik.

Daha sonra da gece yarısına doğru başlayıp sabahın erken saatlerine kadar süren o tarihi yürüyüşü yapmak için başlama noktasına gittik. Herkes hazırlıklıydı. Bastonlar, tepe lambaları, sırt çantaları ile bir insan seli yürüyüşe başladı. Bu yürüyüş, yaklaşık 14 kilometre, asfaltlanmış bir yoldan sürekli yokuş yukarı bir rota idi. Elbette 26 Ağustos akşamı askerlerimiz asfalttan değil, dar patikalardan, kayalık bölgelerden ve düşmanın seslerini duymamaları için de neredeyse paramparça olmuş ayakkabılarına ot, çaput sararak yürümüşlerdi.

Ancak ters giden bir şeyler vardı. Yol boyunda yaklaşık yüzer metre arayla yolun iki tarafına dizilmiş olan askerler yüzlerini yolda yürüyenlere çevireceklerine, sırtlarını dönmüş diğer tarafa bakıyorlardı. Neden halka sırtını döndüklerini sorduğumuzda da böyle emir aldıklarını söylediler. Önceki yıllarda yapılan yürüyüşlere de katılan arkadaşlar ilk kez böyle bir uygulama gördüklerini söylediler. Ordu adeta bu tarihi yürüyüşe katılan Türk halkına sırtını dönüyordu. Büyük zaferin 100. yılı olması nedeniyle katılım önceki yıllara oranla oldukça fazlaydı. Otobüslerin ve gelen diğer araçları sevk ve idaresi konusunda alınan önlemler oldukça yetersizdi.

Daha da ilerisi, yürüyüş sırasında fenalaşan bir kadın için jandarmadan yardım istediğimizde, onların görevi olmadığını, 112’ye telefon etmemizi söylediler. 112’nin aynı zamanda jandarma için de kullanıldığını söylediğimizde ise ambulans çağırmamızı, kendilerinin görevi olmadığını söylediler. Hepimizde, Türk halkının böyle bir yürüyüşü bir daha yapmamaları için geliştirilen bir yalnız bırakma taktiği olduğu kanaati uyandı.

Yine de her şeye rağmen böyle gurur dolu bir yürüyüşe katılmak çok değerliydi. Tüm ilköğretim çağındaki çocuklarımıza Çanakkale savaşlarının geçtiği alanlar, şehitlikler ve 30 Ağustos zaferinin geçtiği yerler mutlaka iyi bir plan dâhilinde gezdirilerek ve tarih anlatılarak verilmeli.