Sayın okurlar,

Öncelikle emekli bir öğretmen olduğumu belirterek yazıma başlıyorum.

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün başöğretmenliği üstlendiği gün olan 24 Kasım, Öğretmenler Günü olarak kutlanmaktadır. 94 yıl geçmiş o günden bu güne. Latin harflerinin kabulü ile Türk halkının okuryazarlık oranı hızla yükselmiş, temel eğitimi izleyen orta ve yüksek eğitim atılımları ile bilgi, görgü düzeyi artırılmıştır. Tüm bunlar olurken toplumun en önemli ve en etkin mesleği öğretmenlik hep ön planda tutulmuştur. Ülkemizin içinde bulunduğu zorlu koşullar nedeniyle Cumhuriyetimizin en fedakâr mesleğini icra edenler hiç şikâyet etmeden, fedakârca ülkenin en uç köşelerinde görev yaptılar. Nesiller yetiştirdiler. Bizleri yetiştiren işte bu fedakâr öğretmenlerin öğrencisi olarak bizler de elimizden geldiğince fikri hür, vicdanı hür nesiller yaratmaya çabaladık.

Siyasi krizlerle birlikte çok zorlu zamanlar yaşandı. Siyasi istikrarsızlıkları ekonomik krizler takip etti. Bozulan eğitim-öğretim sistemi ile birlikte öğretmenlerin yetiştirilmesinde de sorunlar yaşanmaya başladı. Cumhuriyetimizin kuruluşu ile yetişen özgüveni yüksek nesillerin yerini korkak, çekingen, pısırık ve ne yapacağını bilemez insan yığınları almaya başladı.

Neren geldik bu noktaya? Uzunca yıllardır şiddet sarmalına yakalanmış bir toplum olmamızdan geldik bu noktaya. Şiddetin her türlüsünün yaşandığı bir ülke olduk çıktık. Evde, okulda, işyerinde, trafikte, statlarda kısacası yaşamın her alanında her an yaşanır oldu şiddet. Var olmasına karşın hiç ses çıkarılmayan bir başka şiddet türü de hayvanlara gösterilen şiddetti. Ta ki Konya'da ki hayvan barınağında olanlar ekranlara yansıyıncaya kadar doğru düzgün kimseler sesini çıkarmadı.  O acımasız görüntülere daha fazla tahammül gösterebilmek olanaksızdı. Ve bir anda tüm Türkiye'yi kapladı tepkiler.

Acımasızlığın bu denli yoğun yaşanması bozulan eğitim-öğretim sistemi ile ilgili olabilir mi? Yeterince uzmanlaşmamış öğretmenlerin ve yeterince yaşama hazırlanmamış ana baba olacak genç nesillerin sorumluluğu olabilir mi?

Milli eğitimine, öğretmenine ve genç nesillerine yeterince önem vermeyen ülkelerde kargaşa, yolsuzluk, hukuksuzluk bitmez, insan yaşamının ise önemi hiç kalmaz. Tanık olduğumuz yüzlerce, binlerce olay tüm halkımıza ders olmalıdır. İleriye gitmek var iken geriye gitmek nedendir?

Gelelim şimdi bir başka önemli konuya.

Son zamanlarda ülkemizin güney ve güneydoğu sınırları boyunca yaşanan terör saldırılarına ve can kayıplarına tanık oluyoruz. Yitirdiğimiz her can bizi derinden yaralıyor ve daha da kinlenmemize neden oluyor. Yanlış iliklenen düğme örneğinde olduğu gibi politik savrulmalar ülkemize çok ciddi bedeller ödetmektedir. Siyasi iktidarın 20 yıl boyunca aldığı ve uyguladığı kararların sonuçlarını hep birlikte yaşıyoruz. Karlı çıktığımız bir alan var mı? Ne kazandık, ne kaybediyoruz? Ve kaybetmeye devam edeceğiz? İç siyasete alet edilen uluslararası siyasetin bize maliyeti ne olmuştur? Ortadoğu bataklığına sorgusuz sualsiz ABD+AB yanında dalmanın faturası Mehmetçiklerin canlarıyla ödenmektedir. Durulup durulup seçim öncelerine getirilen bombalı saldırıların acaba ne gibi amaçları olabilir?

Birazda yakın çevremizi ilgilendiren bir sorunu aksettirelim isterseniz.

Urla'mızın bitmeyen çilesi yollarının perişan vaziyette olmasıdır. Artan nüfusa rağmen yeterince ulaşım ağı sağlanamadığı gibi olanlarda çeşitli alt yapı hizmetleri sağlama adına parçalanmakta, iş bitmesine rağmen asfaltlama olmamaktadır. Asfaltlananlarda çok kısa bir süre sonra tekrar bu altyapı firmaların hışmına uğrayarak parçalanmaktadır.

Erdoğan Ker Caddesi perişan, Kalabak-İskele arası (tekrar kazılmakta) perişan, Çeşmealtı perişan. Nedir bu çekilen çile? Bu alt yapı çalışmaları kimlerce koordine edilememektedir? Böyle bir beceriksizlik ancak kasti yapılabilir..!

Hepinize sağlıklı günler diliyorum.

Atila GÖRDÜK

GSM:0546.678 86 78