*HÜZÜNLÜ BİR HİKAYE VE ARDINDAKİ ENSEST OLGU

*AZİZE MARKELLA’NIN “ENSEST” MÜCADELESİ

*SAPKINLIKLA MANEVİYATIN SAVAŞI

*BİR AZİZENİN SAPKIN BABASIYLA MÜCADELESİ

 

22 Temmuz’un ardındaki dram;

Şu anda bile tüm dünyada o suç işleniyor

 

 

Yunanistan'ın Chios / Sakız Adası 22 Temmuz’da adanın koruyucu azizesi Agia Markella Bayramı’nı kutlamaya hazırlanıyor. Bu Bayram, ada için "dini bir dönüm noktası" olarak tanımlanırken, Yunanistan'ın dört bir yanından, komşu adalardan ve dünyanın her yerinden binlerce inanan bu kutsal günü kutlamak ve hacı olmak için Sakız Adası'na akın ediyor. Ortodoks Hristiyan Kilisesi'nin de bir Azizi olan Azize Markella, bir taraftan inananlara mucizevi şifa olurken, bir taraftan da iç acıtıcı yaşam öyküsüyle dehşete düşürüyor.

Bu hüzünlü hikaye, aslında dünya var olduğundan bu yana yeryüzündeki tüm toplumlarda yaşanan mide bulandırıcı, sapkın ‘çocuk istismarı’ ve ‘ensest’ olgusuyla hiç de yabancısı olmadığımız bir konuyu içeriyor.

18 yaşında güzel bir genç kız olan Markella’nın, kendisine şehvet besleyen öz babasına karşı yüzyıllar önce verdiği mücadele ve yaşadığı dehşet, ne yazık ki asırlar sonra da geçmişten günümüze pek çok evin kapalı kapıları ardında kendi ebeveynlerinin cinsel istismarına - saldırısına - tecavüzüne maruz kalan pek çok çocuğun acı dolu iç çekişleri ve sessiz çığlıklarının üzücü yaşam öyküsü olmaya devam ediyor.

 

PAGAN BABA, HRİSTİYAN ANNE

Efsaneye göre; Cenevizliler döneminde MS 1500 civarında yaşayan Agia (Azize) Markella, pagan bir baba ve Hristiyan bir annenin çocuğu olarak Sakız Adası’nın Volissos Köyü’nde dünyaya gelir. Annesi genç yaşta ölene dek kızını eşinin karşı çıkmasına rağmen Hristiyan inancına göre büyütür. Agia Markella, annesinin ölümünden sonra da İsa Mesih'e derin inanç ve sevgi besleyerek Yeni Ahit’i benimser ve Tanrı’ya dua etmeye devam eder. İyiliği, saflığı, alçakgönüllülüğü, yumuşak ruhu ve dinine bağlılığıyla ilahi bilgeliğe erişen Markella, Tanrı ile sürekli iletişim halinde olur.

 

KENDİ KIZINA KARŞI ŞEHVET DUYMAYA BAŞLAYAN BABASINDAN KAÇAR

Lucifer (şeytan) bu "dünyevi meleği" kıskanır ve onunla ne pahasına olursa olsun savaşmak ister. Markella üzerinde etkisiz kalınca onun putperest ve katı yürekli babasını etkiler. Markella 18 yaşına geldiğinde vaftiz edilse de babası önce onu pagan olmaya zorlar, ardından da iblisin etkisinde kalarak kendi kızına karşı şehvet duymaya başlar. Babasının sapkın ensest niyetini açıklamasıyla büyük bir korkuya kapılan Markella, kendini korumak ve namusunu kurtarmak için ebeveyn evinden dehşet içinde kaçarak, bölgedeki bir dağa sığınır. Babası canavarca iştahı ve tarif edilemez öfkesiyle genç ve güzel kızı Markella'yı aramaya başlar. Güvenli liman diye saklandığı çalıların arasında kendisini fark eden bir çobanın babasına haber vermesiyle, genç kızın gizlendiği yer ifşa olur.

 

BABASI OKUYLA YARALAR

Babası kızını saklandığı çalıların arasında bulamayınca çalılığı ateşe vererek, onu zorla oradan çıkarmaya çalışır. Bir çıkış yolu bulan Markella babasının elinden kurtularak, sahile doğru koşmaya başlar. Deniz kenarında taşların ve kayaların üzerinden koşmaya devam eden Markella’ya yetişemeyeceğini anlayan babası, kızını arkasından yayı ile ok atarak yaralar. Onun saf kanı kayaların üzerine akar, yaralı halde koşmaya devam eder. Ancak fiziksel gücü genç kızı terk etmeye başlayınca bir noktada acı içinde yere düşer.

 

BABASININ KESEREK DENİZE ATTIĞI BAŞI YILLARCA BULUNAMAZ

Burada gözlerini gökyüzüne sabitleyerek Tanrı’ya dua eder. “Allah’ım ne olur beni babamın elinden kurtar” der. Bu sırada deniz kenarındaki bir kaya ikiye ayrılır. Markella yarılan kayanın içine gövdesinin yarısına kadar girmişken babası yetişir. Kayanın mucizevi bir şekilde yarılıp erdemli Markella’yı göğsüne kadar içine almasına şahit olan babası daha da öfkelenerek, önce talihsiz kızının göğüslerini kılıcıyla kesip dağa, ardından da kafasını kesip denize atar. Zalim ve sapık babası tarafından din değiştirmeye zorlanan ve onun ensest hisleriyle boğuşan genç ve güzel Markella, acımasız bir kovalamacanın ardından öz babası tarafından şehit edilerek ruhunu Tanrı'ya teslim eder.

 

SUDA DİK BİR ŞEKİLDE YÜZEN VE MUMLARLA AYDINLATILAN KAFA

Efsaneye göre azizenin kafasında Tanrı’nın izzetinin göksel altınlarıyla süslenmiş, çiçeklerle bezeli kutsal bir taç belirir ve başında alışılmadık bir ışıltı-parıltı (hale) yayılmaya başlar. Yerel halk yıllarca kesik başın yerini bulamaz ta ki bir gün bölgeye bir İtalyan (muhtemelen Ceneviz) savaş gemisi gelene kadar. İtalyan denizciler geceleri uzaktan gelen parlak bir ışık görürler ve yaklaştıklarında suda dik bir şekilde yüzen ve mumlarla aydınlatılan bir kafa görürler. “Denizin üzerinde mumlar yanıyorsa mutlaka bu kutsal bir mucizedir” diyerek Azize Markella’nın kafasını alarak ülkelerine götürürler.

 

SAKLANDIĞI ÇALILIĞIN OLDUĞU YERE ADINI TAŞIYAN KİLİSE YAPILIR

Agia Markella’nın istismarcı sapkın babasının tacizinden kaçarak sığındığı çalıların olduğu yere azizenin adını taşıyan bir kilise inşa edilir. Her yıl 22 Temmuz’da Sakız Adası’nın koruyucu azizesi Agia Markella'yı anmak için bu kilisede özel bir dini tören gerçekleştiriliyor. 22 Temmuz aynı zamanda Markella isim günü olarak kutlanıyor. Bunun için de Azize Markella Kilisesi’nin çevresinde panayır düzenleniyor. Yunanistan'ın dört bir yanından, komşu adalardan ve dünyanın her yerinden binlerce kişi bu kutsal günü kutlamak ve hacı olmak için Sakız Adası'na gelir. O gün adada resmi tatil olur, adanın Metropoliti önderliğinde kilisede düzenlenen törende onlarca din adamı, adanın siyasi, askeri ve adli makamlarının temsilcileri ile çok sayıda inanan dua eder.

 

İNANANLAR MİNNETTARLIĞIN VE DİNDARLIĞIN BİR GÖSTERGESİ OLARAK 48 KM YÜRÜR

Törenden bir gün öncesi (21 Temmuz akşamüzeri) ise yöre halkının birçoğu ile ada dışından gelen pek çok inanan ile daha önce azizeye dua edip dileği gerçekleşenler minnettarlığın ve dindarlığın bir göstergesi olarak ve de adaklarını yerine getirmek için Sakız adasının şehir merkezinden itibaren yürüyüşe başlayarak 42 kilometre mesafedeki Volissos Köyü’ne yürürler. Yürüyüş, adanın kuzey kesimindeki antik çağlarda inşa edilen Volissos Köyü’nden altı kilometre mesafedeki Agia Markella Manastırı’nda son bulur. Adanın şehir merkezinden Manastır’a kadar yürümeyi gelenek haline getiren inananlar, dilekleri gerçek olanlar, hacı olmak ve diledikleri adaklarının kabul olmasını isteyenler gece boyunca kat ettikleri toplam 48 kilometrelik yürüyüşün ardından, sabah vakitlerinde Azize Markella Manastırı’na ulaşırlar.

 

ANLATILANLARA GÖRE BİRÇOK KİŞİ BU SEREMONİ SONRASI ŞİFA BULUYORMUŞ

Asırlık çınar ağaçlarının arasındaki koyda inşa edilen Manastır’a vardıklarında burada dinlenip, gerçekleşmesini istedikleri dilekleri için dua ederler. Agia Markella Kutsal Hac’ına akın eden inananlar ayrıca bedensel ve ruhsal hastalıkların çözümü için de azizeden merhamet diler. Sağlık problemi yaşayanlar (felç, sakatlık, hastalık v.b) kilisenin bahçesindeki beyaz şeritlerle çizilmiş dikdörtgen alanın içine yatarlar. Burada papaz dua eder ve Azize Markella’nın ikonasını bu kişilerin üzerinden geçirir. Anlatılanlara göre birçok kişi bu seremoni sonrası şifa buluyormuş. Örneğin sakatlar yürümeye başlıyormuş.

 

DENİZİN SUYU SOĞUKKEN AYAZMATADAKİ SU SICAKTIR

Ertesi gün yani Agia Markella Bayramı’nda kilisede düzenlenen ayin sonrası, azizenin babasından kaçarak koştuğu adını taşıyan Volissos Körfezi’ndeki kumsaldaki kayalık patika yolunu takip eden inananlar önce azizenin babasının okuyla vurulup yaralandığı yere dikilen Pan-Helenik kutsal haç önünde, ardından da son nefesini verdiği yere inşa edilen mini Şapal’de dua ederler. Psara Adası’na bakan ve Manastır’a iki kilometrelik mesafede yer alan Şapel, kum ve ince çakıllardan oluşan uzun kumsalın sonunda bulunurken, sahil boyunca deniz suyu soğukken, Aziz Markella'nın şehit olduğu noktadaki ayazmadaki (şifalı olduğuna inanılıp kutsallık atfedilmiş su kaynağı ve üzerine inşa edilen yapı) deniz suyu ise sıcaktır.

 

KAYALARDAN FIŞKIRAN KUTSAL VE ŞİFALI SU

Kayalardan kutsal suyun fışkırdığı azizenin şehitlik yerindeki ayazmada inananlar ve yöre halkı tarafından Agia Markella’nın ölümünün anıldığı 22 Temmuz'da keşişin duayı okumasıyla deniz suyunun fokurdadığı, mavi suyun azizenin kanının al rengini aldığı, kimilerince de azizenin siluetinin görüldüğü ifade ediliyor. Azize Markella'nın şehit naaşının bulunduğu yarık kaya, hacılar için hala hürmetli bir referans noktası ve her derde deva şifa kaynağı olmaya devam ediyor. Birçok inanan ettikleri dualar eşliğinde termal su fışkırtan bu kaynaktan su içerek ve bu kutsal suyu vücutlarına sürerek azizenin şifa mucizesine erişmiş durumda. Yüzyıllardır Yunanistan'dan ve yurt dışından binlerce hacı şifa bulmak için bu pınarı ziyaret ediyor ve buradan gerek kendileri gerekse de şifa ihtiyacı olan yakınları için beraberlerinde getirdikleri şişelere su dolduruyor veya şişelere doldurulmuş sudan satın alıyorlar.

 

HAYATIN ZORLUKLARINA KARŞI MANEVİ BİR SIĞINAK

Yöre sakinleri, Azize Markella’nın gerçekleştirdiği mucizelere ilişkin; kötürümlerin yürümeye başlaması, kronik hastaların iyileşmesi, kör birinin görmeye başlaması, çocuğu olmayanların çocuk sahibi olması gibi birçok olay anlatıyor. Yerel halk aynı zamanda azizenin adını taşıyan Kutsal Tapınak’ta O’nun büyüklüğüne, kahramanlığına ve kutsallığına olan saygıyla, azizenin şehadetinin izzetini anmak, iman ve hürmetle O’nun şefaatini istemek için ibadette bulunduklarını aynı zamanda O’nun bedensel ve ruhsal hastalıkların çözümüne yönelik mucizevi lütfu için dua ettiklerini belirtiyorlar. Adanın hamisi olarak adlandırdıkları Azize Markella'nın Ortodoks Hristiyan dininin ve Kilise’nin gerçek bir kahramanı olarak herkesin hayatında takip edilecek bir örnek ve hayatın zorluklarına karşı manevi bir sığınak olduğunu, adına adanan bayramın da inananların ruhlarına özel bir şekilde dokunan özel bir dini dönüm noktası olduğunu söylüyorlar.

 

ACI DOLU İÇ ÇEKİŞ VE SESSİZ ÇIĞLIKLAR

Yöre sakinleri aynı zamanda Azize Markella'nın kendisine şehvet besleyen ve ensest niyetini açıklayan öz babasıyla olan acıklı öyküsü sebebiyle tüm çocukların da koruyucusu olduğunu belirtiyorlar. Ancak ne yazık ki her gün birçok masum çocuk dünyanın farklı coğrafyalarında, farklı statülerde ve farklı sosya ekonomik seviyelerdeki ebeveynleri tarafından sadece fiziksel ve cinsel değil, aynı zamanda zihinsel olarak da istismarın, tecavüzün kurbanı oluyor. Pek çok evin kapalı kapıları ardında hoş olmayan olaylar yaşanıyor. Küçük masum meleklerin acı dolu iç çekiş ve sessiz çığlıkları sımsıkı kapatılmış odaların duvarlarında yankılanıyor.

 

BAZI ANNELER TARAFINDAN MANİPÜLE EDİLİP, BU SAPKIN VE TRAJİK OLAY ÖRTBAS EDİLİYOR

En güvendikleri birinci derece yakınları tarafından tehdit edilerek ve güç uygulanarak istismara/tecavüze uğrayan birçok genç ve çocuk, korkularından içlerine kapanıyor, hayata küsüyor, utançlarını kimseye anlatamıyor. Bazen anlatsalar bile inanılmıyor ve susturuluyorlar.

El alem duyarsa ne olur?”, “Bu duyulursa insan içine çıkamayız”, “İtibarımız iki paralık olur kızım/oğlum”, “Kimseye bundan söz etme”, “Bu herkesin başına gelen bir şey” denilerek mağdur çocuk, ebeveynler özellikle de anne tarafından manipüle edilip, bu sapkın ve trajik olay örtbas ediliyor. Veya anne de eşi tarafından tehdit edildiği için susup, göz yumuyor, üstü kapatılıyor, “görmedim, duymadım, bilmiyorum” anlayışıyla süreç devam ediyor.

 

ÖZ BABASINDAN HAMİLE KALIP, KARDEŞİNİ DOĞURUYOR

“Ailede yaşanan sorunlar aile içinde kalmalıdır” mantığıyla geride kalan yaşamlarını bu şekilde sürdürmeye devam eden kız ergenler hamile de kalabiliyor. Bu gebelikler tıbbi, psikolojik, hukuksal ve etik bir yığın sorunu da beraberinde getiriyor. Bazen bu yasak meyvenin doğup yaşamasına izin veriyorlar. Hamile kaldığı babası doğan çocuğun hem babası hem de dedesi olurken, kendisinin de çocuğunun hem annesi hem de kardeşi olmasıyla başka bir trajik durum ortaya çıkıyor. Doğan çocuk da genellikle kan bağından dolayı ya bedensel ya da zihinsel engelli oluyor.

 

HİÇBİR ÇOCUĞUN BU İĞRENÇ OLAYLARI YAŞAMAMASINI DİLİYORUZ

Bazı bebekler bakılıp, büyütüyor, bazılarıysa o kadar şanslı olmuyor ya bir cami avlusuna bırakılıyor ya da “duyulursa itibarları iki paralık olmasın” diye yaşam hakları elinden alınıp, bir çöpmüşçesine çöp konteynırına atılıyor. Kimi anne çocuğunun yaşadığı mide bulandırıcı durumu görmezden gelip, göz yumarken, kimi anne ise çocuğunu sapkın eşinden veya oğlundan veya diğer aile bağı olan kişilerden korumak için durumu öğrenir öğrenmez soluğu hemen emniyette alıyor. Tüm çocukların böyle duyarlı ve koruyucu anneleri olmasını, babaların çocuklarını partner olarak görmemesini, hiçbir aile bağı olan veya olmayan kişinin çocuklara şehvet duymamasını ve hiçbir çocuğun bu iğrenç olayları yaşamamasını diliyoruz.

 

YAŞADIKLARININ YAŞATTIĞI TRAVMAYA DAHA FAZLA DAYANAMAYARAK İNTİHAR EDİYORLAR

“Bu duyulursa insan içine çıkamayız” diyen anneleri tarafından susturulan ensest mağduru çocuklar, ruhlarında fırtınalar koparken sessizliğin karanlığında kayboluyorlar. Maruz kaldıkları durumdan kurtulmaya çalışıyor ancak korktukları için sustuklarından veya susturulduklarından seslerini duyuramıyorlar. Ensest (aile içi cinsel saldırı) gizli tutulmasından ötürü çözülemiyor ve bir çığ gibi çözümsüz bir biçimde büyüyerek çocukta travmalar yaşatmaya devam ediyor. Yıllarca başlarını eğerek, itaat ediyor, katlanıyor, bizzat ebeveynler tarafından uygulanan baskı, güç ve şiddetin mühürlü sırrını ruhlarında tutuyorlar. Sır ortaya çıksa bile kendini tekrar eden sahnelerden dolayı ruhlarında açılan derin yaralarının iyileşmesi mümkün olmuyor. Yaşadıkları travma sonucu ruhsal davranış bozuklukları ve fiziksel sağlık sorunlarıyla boğuşuyor, iyileşebilmek için yıllarca terapi görüyorlar. Kimisi ise yaşadıklarının yaşattığı travmaya daha fazla dayanamayarak intihar ediyor. Yıllar süren ve yetişkinlik yaşlarına kadar istismara karşı savunmasız kaldıkları tacizin neticesi, acı sonla biten bir hayat oluyor.

 

WHO “SESSİZ SAĞLIK ACİL DURUMU” OLARAK TANIMLANIYOR

Dünyanın istisnasız her ülkesinde, her sosyal sınıfta görülen ve tabu sayılan ensest konusu, BM’ye bağlı Dünya Sağlık Örgütü’nce (WHO) “sessiz sağlık acil durumu” olarak tanımlanıyor. Dünya Sağlık Örgütü tahminlerine göre; dünya genelinde kız çocukların yüzde 20’si, erkek çocukların da yüzde 5-10’u çocukluk döneminde cinsel istismara maruz kalıyor. Toplumlarda en yaygın ensest türü ise öz ve üvey babanın kız çocuğuna cinsel saldırısı. Onu erkek kardeşin kız kardeşe cinsel tecavüzü izliyor. Türkiye’den Almanya’ya, Avustralya’dan İngiltere’ye, Polonya’dan Hindistan’a kadar dünyanın her yerinde ensest ama gönüllü, ama gönülsüz birçok evde yaşanıyor. Herkesin bilip pek az kimsenin konuştuğu bir ritüel olan ensest, mahrem sayıldığından aile içinde saklı tutuluyor, gizli kalmayanları ise ne yazık ki buz dağının yalnızca görünen bölümünü oluşturuyor. Kız çocuklarının hamile kalması, evden kaçması, bebeği terk etmesi ile başlayan adli süreçler kız çocuklarının yaşadığı istismarı biraz daha görünür kılarken, erkek çocuklar açısından istismar çok daha zor ortaya çıkıyor.

 

TÜRKİYE’DE ENSEST ORANI YÜZDE 40

2017 yılında sanatçı Murat Başoğlu’nun yeğeniyle ilişkisi magazin dünyasında uzun süre yankılanmıştı. Bu olay üzerine Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) 56 ilde ülkedeki aile içi cinsel saldırı üzerine bir araştırma yapmıştı. Bu araştırmanın sonuçlarını göre; Türkiye’de ensest oranı yüzde 40. Yani her 10 kişiden 4’ünde ensest var. Bu da demek oluyor ki toplumun ciddi bir kısmı ensesti cinsellik olarak görüyor. Gaziosmanpaşa Üniversitesi’nin konuyla ilgili bir araştırmasında ise (yaşları 4 - 40 arasında değişen) ensest kurbanlarının yüzde 70’inin 18 yaş altında (yaş ortalaması kızlarda 15.3, erkeklerde 8.5), yüzde 84’ünün kız çocuğu ya da kadın, yüzde 58’in ilkokul mezunu olduğu görülmüş. Saldırganların ise yüzde 72’si ilkokul mezunu, yüzde 54’ü de işsiz. Yine Türkiye’de yapılmış başka bir klinik çalışmaların bulgularına göre, ensest faillerinin yüzde 57’sini öz babalar, yüzde 4’ünü öz ağabeyler, yüzde 13’ünü yakın akrabalar, yüzde 26’sını ise ikinci derece akrabalar oluşturuyor. Bu çocukların yüzde 60’ı bir yıldan fazla süre boyunca istismar ediliyor ve her beş çocuktan yalnızca biri bu durumu ailesiyle paylaşıyor. Mağdurların birçoğu ise bu durumu doğrudan tanımlayacak yaşta olmayan ve yardım isteme becerileri olmayan kız ve erkek çocuklar. Ensest görülen ailelerin yüzde 67’si 3 ila 5 çocuk sahibi, ailelerin yarısında saldırgan ve kurban aynı evde yaşıyor.

 

'CİNLER' TARAFINDAN HAMİLE BIRAKILDIKLARI KONUŞULURDU

Eskiden Anadolu kırsalında her yıl yüzlerce kadının veya onlarca genç kız ve çocuğun 'cinler' tarafından hamile bırakıldığı konuşulurdu. DNA testi çıktığında içimizdeki gerçek iblisler bir bir ortaya dökülmeye başladı. Şeytan ve 'tecavüzcü' oldukları iddia edilen cinler meğerse çocuğun en yakını olan öz veya üvey babası, abisi veya kan bağı olan bir akrabası olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye'nin yüzleşmekten ve konuşmaktan kaçındığı ensest gerçeği, dünyadaki her toplumun da bir numaralı sorunu. Bu gerçek o kadar yakınımızda ve o kadar da gizli ki, genellikle fark edilemiyor.

 

ABD, İNGİLTERE, AVUSTRALYA, FRANSA..

Ayıplanan ve yasaklanan bir ilişki olduğundan sıklığı tam olarak bilinememekle birlikte, Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan tahminlerde milyonda 1.9-40 arasında olduğu bildirilirken, IPSOS adlı Fransız kamuoyu araştırma şirketinin anketine göre ise, 2020’de her 10 çocuktan biri, bir aile ferdi tarafından cinsel istismara uğramış. İngiltere’de 2019’da yapılan bir akademik çalışmada ise, Queensland Üniversitesi'ndeki araştırmacılar tarafından Birleşik Krallık Biobank veri bankasının analizine göre 456 bin 414 kişinin genetik bilgisine bakılmış ve 13 bin 200 kişinin “yakın akrabaların yasa dışı ensest ilişkisi” sonucu doğduğu rapor edilmişti. Avustralya İstatistik Bürosu'na göre, çocukken cinsel istismara uğramış 1,4 milyon Avustralyalı yetişkinden yaklaşık yüzde 85'i tanıdıkları biri, çoğunlukla yakın bir aile üyesi veya hatta ebeveynleri tarafından istismara uğramış. Travma ve dissosiyasyon konusunda dünyanın önde gelen uzmanlarından psikiyatrist Warwick Middleton'ın araştırmasına göre, devam eden ensest istismarı Avustralyalıların yaklaşık 700'de 1'ini etkiliyor.

 

“İNSAN YETİŞTİRDİĞİ MEYVENİN TADINA BAKMAZ MI” DEMİŞTİ

Çocuklara sıklıkla 'yabancı tehlikesi' konusunda uyarıda bulunulur ancak gerçek şu ki cinsel saldırı mağdurlarının çok azı ilk önce bir yabancı tarafından istismara uğruyor. İstismar ne yazık ki ilk önce aile içinde yaşanıyor. Kulaklarımız bu ülkede kendi öz kızına tecavüz eden babanın mahkemede "insan yetiştirdiği meyvenin tadına bakmaz mı" diye yaptığı savunmasını da duydu maalesef.

 

KOLAYLIKLA VE GÜVENLE BAŞVURABİLECEKLERİ BİR SİSTEM KURULMALI

Uzmanlar aile içi cinsel saldırıya uğramış mağdurların, özellikle de çocuk ve gençlerin bu iç acıtıcı durumu sır olmaktan çıkarmaları ve daha fazla bu çirkin durumu yaşamamaları için neler yapılması gerektiğini konusunda şu görüşte bulunuyorlar:

“Çocukların toplumun geleceği olduğunu unutmayalım. Kötü bir geçmişe sahip olan çocuğun geleceği ne kadar parlak olabilir? Öncelikle çocukların gelecekte korunmaları için aile içi cinsel istismar konusundaki sessizliğin sona ermesi gerekir. Bu durumun daha en başında ortaya çıkması için ise mağdur çocukların gereksinim duyduğunda kolaylıkla ulaşabileceği ve güvenle başvurabilecekleri bir sistem kurulmalı.”

 

HUKUK DA BU İĞRENÇLİKLERİN ÖNÜNE GEÇMELİ

“Okullardaki rehber öğretmenlerin bu anlamda rolü çok büyük. Çünkü ne yazık ki bu tür olaylar ülkemizde sıkça yaşanıyor. Rehberlik danışmanları yoklamaları sıklaştırmalı, okul başarısı düşen, arkadaşlık ilişkileri zayıflayan, içine kapanan çocukları dikkatle izlemeli. Anne de çocuğu iyi gözlemlemeli, çocuğunda sezdiği değişiklikleri onu ürkütmeden ve güven sağlayarak sormalı, durumu öğrendiğinde de ‘bu aile içi mahremiyettir, tabudur’ diyerek, karanlıkta bırakmamalı, hemen gerekeni yapmalıdır. Aile içinde çocuk istismarına karşı sessiz kalma içgüdüsü toplumumuzun temelinin bir parçası olmaktan çıkmalı. Hukuk da bu mide bulandırıcı durumlara caydırıcı cezalar vermeli ve uygulamalı. Çünkü kaç çocuğun istismara maruz kalmanın yarattığı utanç duygusunu yaşadığını ve kaçının daha bundan zarar göreceğini bilmiyoruz. Hukuk bu iğrençliklerin önüne geçmedikçe daha nice fidan da ne yazık ki solmaya ve ölmeye devam edecek.”

 

Tüm dünyada, şuanda bile onlarca, yüzlerce, binlerce çocuk aile içi cinsel saldırıya uğruyorken, “Şükür ki tecavüze, tacize uğramadan büyümüşüz" diyebilmenin lüksünü yaşıyor, ruhu yok eden ve gelişimi olumsuz etkileyen bu iğrenç olaya hiçbir çocuğun maruz kalmadan büyümesini diliyoruz.

 

KUTSAL AZİZE LÜTFEN TÜM ÇOCUKLARI TÜM KÖTÜLÜKLERDEN KORU

Sakız adası yöre halkının tüm çocukları koruduğunu belirttiği Agia Markella’ya, ebeveynleri tarafından istismara/tecavüze uğrayan masum çocuklar için biz de bir istekte/dilekte bulunalım: “Kutsal ışığınızla tüm dünyayı öyle bir aydınlatın ki, yüzlerce, binlerce, masum çocuk ve genç benzer durumları yaşamasın. Şehit olduğunuz yerden çıkan mucizevi kutsal suyunuzu tüm dünyaya öyle bir serpin ki, hiçbir çocuk hiçbir şekilde hiçbir kimse tarafından incitilmesin. Işığınızla o küçük meleklere sevgi ve gülümseme vererek tüm çocukları tüm kötülüklerden koruyun.

 

Fulya OMAÇ / Sakız Adası - YUNANİSTAN