Urla Belediye Başkanı Selçuk Balkan, siyasi parti ve STK temsilcilerinin de katılımıyla Jandarma Kavşağı’mdan Urla Cumhuriyet Meydanı’na yürüyen yaşam hakkı savunucuları okudukları basın açıklamasında;
“Sadece Türkiye'de değil tüm dünyada tanınan ve bir cazibe merkezi olan Urla'mıza her yıl milyonlarla ifade edilen sayıda ziyaretçi gelmektedir.
Maalesef son dönemlerde yoğun olarak kedi, köpek, koyun, kuş, tilki ve diğer canlılara karşı katliamların sık sık yaşanmaya başlaması “HAYAT URLA 'DA GÜZEL” mottosu ile bilinen Urla’mızın maalesef ki artık zehir ve ölümle anılmaya başlamasına neden oldu. Özellikle İçmeler ve Gülbahçe bölgelerinde zehirleme vakalarının artması, Çeşmealtı’nda bir diş hekiminin yıllardır sokakta yaşayan bir köpeği sadece havlayıp ses çıkartıyor diye silahla vurarak öldürmesi, İskele bölgesinde bir kişinin kendi köpeğini sopayla öldüresiye dövmesi, Kuşçular bölgesinde sahipli köpeklerin ve tilkilerin zehirlenmesi, yine sahibi tarafından bir kangal köpeğin aracın arkasına bağlanıp sürüklenmesi, aracına zarar veriyor diye köpeğin hortumla dövülmesi, yine Çeşmealtı’nda Güvendik Mahallesi’nde kedilerin zehirlenmesi maalesef Urla' da potansiyel katillerle bir arada yaşadığımızın göstergesidir.
Uygarlığın beşiği olan bir coğrafyada bulunan bir ilçede vahşetin bu boyutlarda olması hayvanların iç organlarının kanayarak, parçalanarak ölümlere mahkûm edilmesi mutlaka çözülmesi gereken sorunlardan biridir. Urlalı hayvan hakları savunucuları olarak tüm bu vahşetlerin hukuki takipçisi olduğumuzu belirtmek isteriz...
Adına insan denemeyecek canilerden gelen vahşet ve zulmün artarak devam etmesinin ana sebeplerinden birisi 7527 sayılı Kanlı Yasanın Kanlı Yönetmeliğidir. Neden kanlı diyoruz çünkü ülkemizin dört bir yanından, barınaklardan ve sokaklardan gelen haberler bunun kanıtı niteliğindedir. Ülkemizde tam 20 yıl önce 2004 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilen 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu'nun ana hükmü şuydu: “Belediyeler bakımevleri ve rehabilitasyon merkezleri kuracak, kısırlaştırma yapacak, popülasyonun armasını önleyeceklerdi.” Bu kanunun uygulama görevi de Tarım Bakanlığı’na verilmişti. Ancak ne bakanlık ne de belediyeler bu kanuna uygun davranmadılar. Davranmadıkları gibi 20 yıl boyunca bu kanunu uygulatmayan, kısırlaştırma yaptırmayan Tarım Bakanlığı KANLI YASAYI ve daha da kötüsü olan YÖNETMELİĞİ hazırladı... Bu süreçte hiçbir hayvan hakları savunucularının ve STKların görüşlerine başvurulmadı. Bu yasa ve yönetmelik son 2 yıldır sosyal medya üzerinden yandaş basının yapmış olduğu algı operasyonlarıyla sahipsiz hayvanları düşmanlaştırarak hedef gösterilmiştir. Bakanlık ve doğa koruma milli parklar kendi görev ihmalinin bedelini masum hayvanlara ödettiriyor.
*Bir kanun düşünün ki hem bakımevi kurmamış 1100 adet belediyeye hayvanları hemen topla diyor, öte yandan bakımevi kurup kısırlaştırma yapması için 2028 yılına kadar 4 yıl süre veriyor. Peki sormak isteriz bu toplanan canlar nereye götürülecekler? Ya öldürülecekler ya da arazilere bırakılıp açlık ve susuzluğa terkedilecekler ve birbirlerini parçalayarak öldürmelerine göz yumulacak.
Bir kanun düşünün ki barınaklarda ötenazi olmayacak, sahiplendirmeye öncelik verilecek hayvan refahı öncelikli diyor! Ancak uygulama yönetmeliğinde sahiplendirmeyi nerdeyse imkânsız hale getiriyor.
Sahiplenme koşullarından biri apartmanda hayvan beslenebileceğine dair izin belgesi şartı getirilmesidir. Ülkenin her yeri devasa sitelerle apartmanlarla gökdelenlerle çevrili, yüzlerce daireden oluşan bu sitelerden dairelerden teker teker izin nasıl alınacak?
“Çok seviyorsan, çok meraklıysan al evinde bak” diyenlere de soralım; Evet, biz seviyoruz ve meraklıyız peki bu şartlarda nasıl alacağız söyler misiniz? Sonuç olarak barınaklardan ve sokaklardan sahiplenilmenin yolu bu şekilde kapanmış oluyor. Peki barınaklarda refah var mı? Tabii ki yok, hastalık, açlık, susuzluk, bakımsızlık, pislik kol geziyor. Barınaklarda her gün gönüllüler bu görüntüleri yayınlıyor. Beş altı bin köpek barındıracak barınaklar için milyonlarca lira ihaleler açılıyor. Bu kadar hayvana bakacak veteriner hekim, çalışan ve yiyecek sağlanabilecek mi? Tabii ki hayır. Hayvanlarımız can çekişerek ölüyor. Medeniyet bunun neresinde ve hangi medeni ülkede hayvanlar bu şartlarda yaşıyor...
Gelelim bu yasa ve uygulama yönetmeliğinde yer alması gereken ama almayan can alıcı konulara. Sokaklarda sürüler halinde gezen hayvanların ana kaynağı olan köy ve kasabalardaki çoban ve koruma köpeklerinin nasıl kaydedileceği ve üreme durumları kısırlaşmalarıyla ilgili bir ibare bu yasada yer almamıştır. Yine üretim, ticaret merdiven altı üretim, ithalat gibi konularda hiçbir tedbir bu yasada ve yönetmelikte yer almamıştır.
Peki bu kanun neyi kolaylaştırıyor; bu kanunun 13. maddesi 5996 sayılı kanuna atıfta bulunarak belediyelere genişletilmiş öldürme yetkisi veriyor... Yani diyor ki, biz 20 yıldır kanunu uygulamadık kısırlaştırmadık o zaman tek yol öldürmektir... Ayrıca ev hayvanlarının korunmasına dair Avrupa Sözleşmesi’nin maddelerini de çarpıtarak yorumlayıp hiçbir gerekçe aranmadan sadece sayı arttı diye de belediyelere toplu biçimde öldürme yetkisi veriyor.
Bizler İzmirli ve Urlalı hayvan hakları savunucuları olarak her anlamda elimizi gövdemizi taşın altına koyan insanlar olarak tek bir hayvanı bile ellerinize teslim etmeyeceğimizi ifade ediyor, son olarak da Anayasa Mahkemesi’ne bir çağrıda bulunmak istiyoruz.
Saygıdeğer AYM üyeleri bir gram vicdaniniz var ise bir gram insanlık kırıntısı taşıyorsanız, çocuklarınızın, torunlarınızın yüzüne bakmaktan utanmayalım, milyonlarca masumun katline ortak olmayalım diyorsanız, bu katliam yasasına “dur” deyin, hukuk yerini bulsun... Yeryüzünde adalet sadece iki ayaklılar için değil yaşayan tüm canlılar için haktır ve gereklidir...” ifadeleri kullanıldı.