Başlığa bakıp da kimse imla hatası aramasın. Ben de biliyorum “EMEKLİ” nasıl yazılır. Ama burada esas amaç farklı. Şöyle ki Türk Dil Kurumu’nun sözlüğüne göre emeklinin iki anlamı var. Sıfat olarak kullanıldığı zaman, emek harcanarak elde edilen, zor, zahmetli anlamına gelmekte. İsim olarak kullanıldığında ise, belirli bir süre çalıştıktan sonra kanunlar gereği işi ile ilgisi kesilerek kendisine aylık bağlanmış olan kimse, tekaüt demek oluyor. Ama özüne baktığınızda temeldeki sözcük “EMEK”.

Geçen hafta öğretmenlerimiz ve maaşları ile ilgili yazdığım yazıma, kıymetli öğretmenlerimizden çok güzel yorumlar aldım, ama her ne hikmetse sendikalar kulağını tıkamaya devam ediyor. Neye, hangi amaca hizmet ediyorlar, sormak lazım.

Her neyse konumuzu dağıtmayalım. Bir insanın mesleği, resmi olarak ne olursa olsun; bu öğretmen olabilir, mühendis olabilir, beden işçisi olabilir. Yani ne olursa olsun icra ettiği işten dolayı bir emek harcar. Buna da emekçi denir. Ve gün gelir, yaş belli bir seviyeye ulaşır, artık vücut çalışmak değil de dinlenmek isterse, bu kişiye de emekli denir. Yani çalıştığı zaman emek harcadığından dolayı emekçi, belli bir yaşa geldikten sonra da aynı emeği harcayamayıp, aynı işte, aynı verimi veremeyeceği için köşesine çekilen insana da emekli denir. Tabi emekliye ayrılan kişi, hayatının geri kalanını idame edebilmesi için ona bir maaş bağlanır, bu da emekli maaşıdır. Buradaki amaç da, bu kişiyi kimseye muhtaç etmeden ihtiyaçlarını karşılayabileceği bir ücretle onura etmektir.

Avrupa’ya baktığımızda insanlar emekliye ayrılır ve artık yaşı gereği önceki harcadığı eforun mükâfatı olarak dünyayı gezer, hayallerini gerçekleştirir ve hobileri ile uğraşır. Bize baktığımızda ise çalışmaya devam eder. Neden mi? Çünkü emekli maaşı o insanın hayatını idame ettirmesine yetmez.

TÜİK verilerine göre 4 kişilik bir aile için Aralık ayı açlık sınırı 8.130 TL olarak açıklandı. Şuan açıklanan yeni zamlar ile en düşük emekli maaşı ise 5.500 TL. Yani açlık sınırının bile altında. Düşünsenize artık çalışamam diye emekliye ayrılan bir kişi, geçinebilmek için çalışmak zorunda.

Ne kadar da acı değil mi? Yıllarca bir kuruma veya bir işletmeye emek harcayıp, iyisiyle kötüsüyle uzun bir çalışma yaşamı sonrasında tam rahat edeceğim derken aldığınız maaş karşılığında sırf geçinebilmek için son dediğiniz yerden çalışmaya devam edin.

Başta bu sözcüğün temelinde yatan emeğe değinmiştim. “EMEK!” Benim için hayatta belki tek hakkı ödenemeyecek şey bir insanın emeği, alın teri. Alın terinin bir karşılığı olmaz diye düşünüyorum ben. Tamam, ülkedeki ekonomik koşullar belli ama en azından bir asgari ücret bandında olsa fena mı olur?

Çok mu zor bu insanlara bakmak? Bir empati yapın, bu ülkede benim verdiğim oy ile vekil olan biri 5 yılın sonunda emekli olacak ve çalışan bir vatandaştan bile fazla maaş alacak, ama bu ülkenin ekonomisi, çarkın dönmesi için yıllarca emek harcayan vatandaşa reva görülen açlık sınırının altında bir ücret olacak. Ne kadar acı değil mi?

Bu konuda vicdan ve merhamet demeyeceğim. İnanın kimsenin merhamete ihtiyacı yok. Çünkü insanlar emeklerinin karşılığını almak istiyor. Ama vicdan lazım, empati lazım.

Neyse geldik yine sona kalın sağlıcakla…