Bu günkü yazımı candan sevdiğim güzel Urla’mın düşman işgalinden kurtuluşunu yaşayan büyüklerimizden, çocukluk yıllarımda dinlediğim bir efsane gibi yaşanmış olan o kötü işgal günlerinin acı hatıralarını siz can dostlarımla paylaşmak için aldım elime kalemi yazmaya başladım.
Kurtuluş günleri efsanesini yaratan, o günün işgal kuvvetleri olan İtilaf Devletleri, ablukaya aldıkları Anadolu’muzun deniz sahillerinde, her türlü deniz ulaşımını kesmeye çalışmışlardır.
Güzel İskele’mize giren o düşman gemileri sadece küçük sandalları değil, Urla İskelesi’nde batırdıkları o meşhur olan Beyrut Mesaha Yatı gibi büyük tonajlı gemileri de hedef almışlardır. Başlayan bu harpten biraz önce bir Alman ticaret gemisi, Kızıldeniz’de bazı mercan resiflerine çarparak batmış, bunun üzerine Almanya bizde de olmasın diye Osmanlı hükûmetine ültimatom vererek Kızıldeniz'in haritalarının tamamını özellikle yapılmasını istemiştir.
Bunun üzerine Beyrut araştırma yatı bu araştırmayı yapmak üzere görevlendirilmiştir. Ancak bu görevlendirilen gemi Dünya Harbi’nin başlaması ile bu görevini tamamlayamadan İzmir Körfezi’ne geri dönmüştür.
Bu gemi Urla’da ve sahillerimizde kaçakçı takibi ile görevli iken, İngiliz gemileri ile karşılaşmıştır. Gemiyi almak isteyen İngiliz donanmasına, vermek istemeyen Türk askerleri, bizde ölelim diye gemiyi ateşe vermiş, fakat buna uymayan mürettebat ise yanına alabildiği kadar alet ve edevatla filikalara binerek kıyıya yönelmiştir. Bunu gören İngilizler tüm limanı ateşe tutmuştur.
Bu sırada limanımızda demirli olan Kınalıada Vapuru Beyrut yatı ile limanımızdaki ve irili ufaklı kayıklar gibi ne varsa hepsi bu ateşten nasibini almış ve batırılmıştır.
Bu arada Urla Limanı Gümrük kapısının asayiş ve güvenliğinden sorumlu olan 367 Sicil sayılı Polis Memuru Ali Fehmi Efendi, (bugün İskele Limanı’nda heykeli var) kıyıda bulduğu bir kayığa binip alevler içindeki Beyrut Yatı’nın güvertesine çıkarak gemide bulunan topu yerinden sökmüştür. Kurtuluş mücadelesinde düşmana karşı kullanmak maksadı ile kurtarmaya çalıştığı topu, düşman gemilerinin ateşi altında geldiği kayığa taşımış ve karaya çıkarmayı başarmıştır.Büyük bir azim ve inançla meydana gelen bu kahramanlık, Türklerin topraklarını kurtarma sevdasına canlarını bile vermeyi hiçe saydıkları sayısız ibret alınacak örneklerden yalnız biridir.
Bu aşamada yalnız olan koca Osmanlı Devleti içindeki Türk gücü ile 11 Kasım 1914’te İtilaf devletlerine resmen harp ilan ederek fiilen savaşa katılmıştır. İngiliz ve Fransızlar tarafından yapılan Anadolu sahillerini abluka faaliyetlerine 1915 yılı yazından itibaren İtalya’da katılmıştır.
Bu aşamada sahillerimizi işgal eden Düşman donanması tarafından 1915 yılı içinde Seferihisar, Urla, Karaburun kazaları ve bunlara bağlı bazı köyler bombardıman edilmiştir. Bu aşamada Dünya Harbi’nin galipleri 30 Ekim 1918 yılında imzalanan Mondros Mütarekesi hükümlerini, kendi arzu ve istekleri doğrultusunda yorumlayarak Osmanlı topraklarını işgale başlamışlardır.
15 Mayıs 1919 sabahı başlayan Yunan işgaline karşı Batı Anadolu’da ilk direniş 16 Mayıs sabahı Urla’da olmuştur. İzmir’in işgalini öğrenen 800 kadar yerli Rum, Türk köylerinde saldırıya, yağmaya, kadınlara tecavüze ve savunmasız insanları öldürmeye başlamış; büyük bölümü ise Türk mahallesine hücum etmiştir.
Bu sırada Urla' da, İzmir' deki 56. tümene bağlı 173. Alay bulunmaktaydı. 100 kişiyi bulan askerler cephanelik, depo gibi yerlere dağılmış bulunuyordu. Rum saldırı girişimi başladığında Alay Komutanı Yarbay Kazım Bey’in elinde kullanabileceği sadece 18 er mevcuttu. Kâzım Bey, yanında bulunan 18 er ile birlikte kasabayı savunmaya başlamış, sonra yetişen diğer askerlerle savunmasını pekiştirmiştir. Saldırıyı duyan Türk halkı Alay cephaneliğine girerek silahlanmış ve 120 kişilik bir kuvvetle alayın yanındaki yerini almıştı.
Rumlar, Türklerin iki katından fazla bir nüfusa sahip olduğundan çok daha çabuk örgütlenmiştir. Rum çeteleri ile Alayın çarpışması 16 ve 17 Mayıs günleri boyunca sürmüş, İzmir'den gelen bir Yunan bölüğü ve bir İngiliz yüzbaşının duruma el koymasıyla 17 Mayıs akşamı ateş kesilmiştir. Bu arada Urla İskelesi’ne yanaşmış olan bir Yunan savaş gemisinden kıyıya asker çıkarılmış, Kazım Bey, İngiliz subayının da aracılığı ile bu kuvvetler karşısında çarpışmayı durdurmak zorunda kalmıştır.
Bu olayla birlikte Batı Anadolu’da ilk Kuvayı Milliye mücadelesi başlamış, Türk askerinin ve halkının bu silahlı karşı koyuşu, Yunan askerleriyle değil Rum çetelerine karşı olmasına rağmen, Batı'da Yunanlılarla “ilk çarpışma” kabul edilmiştir. Çatışmalar sonunda 18 Mayıs günü silahları alınan alayın subay ve erleri, İzmir'e getirilmiş ve harp esiri muamelesi görerek İzmir'de üç gün önce tutuklanmış olan diğer askerlerin yanına konmuştur.
Bu büyük acıların yaşandığı günlerin sonunda kurtuluş günü olan 12 Eylül 1922 tarihine kadar benim güzel Urla’m düşman işgalinde 3 yıl, 3 ay, 3 hafta ve 6 gün işgal altında kalmıştır.
Her zaman dualarım bu günler tekrar yaşanmasın diyedir!