Palkovnik’in aracı terk etmesinden sonra sessizce beklemeye başladık. Yollar ve çevresini dolduran askeri araçlar arasındaki yoğun hareketlilik sürüyordu. Ancak emir komuta zincirinde ciddi bir karmaşa olduğunu belliydi.. Zaman zaman bazı asker grupları öndeki cenaze arabası ve diğerlerinin içini merakla görmeye çalışıyordu. Ancak o sırada doğrudan bir müdahale ve sorgulamaya yeltenen kimse olmadı. Konvoyumuzdaki araçlardan sigara içmek için dışarı çıkan Kazaklar gelip geçen askerlerle söyleşiyordu. Bu Akan Talasulı’nı rahatsız etti. Az sonra daha fazla asker toplanmaya başlayınca, homurdanarak minibüsten çıktı ve onların yanına gitti. Ancak dışarı çıkanları geri çekemediği gibi, onun da katılması kalabalığın artmasına yol açtı. Kısa sürede çevremiz onlarca meraklı tarafından sarıldı. Her kafadan bir ses çıkıyor, birbirleri ile yüksek sesle tartışıyorlardı. Ne olduğunu anlayamıyorduk. Bir süre sonra Akan kalabalıktan sıyrılıp aracımıza döndü. Yüzü sapsarıydı. Gözlerindeki ışık yerini korkutucu bir donukluğa bırakmıştı. İçeri girer girmez, “Korkarım cehennem ateşleri alazlanmak üzere! Çeçenler’in bağımsızlık ilanına karşı Bağımsız Devletler Birliği (BDB) başkanı, başkent Grozni’ye askeri harekât emri vermiş. Çeçen İçkeriya Cumhuriyeti ile ona destek veren diğer Kafkas yerel hükümetleri çoğu Rus ve batılı eski Sovyet özel kuvvet birlikleriyle dağlarda savaşmaya başlamış. Bir kısmını kentlere ulaşamadan yakalayıp durdurmuşlar. Ancak hava kuvvetleri ellerindeki uçakları ve füze sistemlerini imha etmiş, bazı kentleri bombalamış. BDB Cumhurbaşkanı, Dağıstan’daki kolordu ile 40. orduya İçkeriya ve yerel müttefiklerini yok etmeleri emrini vermiş. Kolordu komutanı General Nikolay Stepanov ve pek çok üst rütbeli subay bu emre uymayıp, komuta merkezlerini terk etmiş. Bunlar arasında 40. Ordu komutanı olan general de var diyorlar ki o zamanında Afganistan’daki son Sovyet genel komutanıydı. Birlik içinde eşsiz bir kahraman olarak bilinir. Anladığım kadarıyla, karşı koyan bu komutanlar kardeş kardeşi vurmasın diye uğraşıyor. General Aleksey Stepanov yanındaki bazı subaylarla, Saka (Yakut) Cumhuriyeti seçilmiş başkanı olan kardeşinin yanına sığınmaya çalışıyormuş. Sanırım onun siyasi gücüyle üst düzey yöneticilere ulaşıp, kanlı çatışmaları engellemeye çalışacak. Ancak Başbakan Pukatin eski bir KGB subayıdır ve sertliği ile tanınır. Başkan’ın vur emrini neye mal olursa olsun en ağır şekilde uygulayacaktır. Çok kanlı bir iç savaş başlıyor gibi. Askerler kendi aralarında ne yapacaklarını bilemeden tartışıyor. Sonu hiç belli olmaz. Bir an önce buraları terk edip, güneye gitmemiz gerekiyor!” dedi.
Ancak o daha sözlerini tamamlayamadan askerler minibüsümüzün etrafını sarmıştı. Çoğu Asyalı görünümlüydü. Kapıyı açmaya çalışıyorlardı. Akan, “Kormayın!” dedi. “Bunların çoğu bizden. General Aleksey Stepanov da aslında Saka Türkü’dür. Resmi kayıtlarda Yakutların çoğu Tengri inancından Hristiyanlığa geçirildiği için Rus adları taşırlar. Cenaze arabasındaki mevtanın cenaze namazını kılmak istiyorlar. Sanırım böylece isyancı ilan edilen komutanları ile dayanışma içinde olduklarını sergilemek amacındalar. Hayır diyemedim.” Bunun üzerine hepimiz çaresiz dışarı çıkıp, kalabalığa karıştık. Eski Sovyetlerdeki hemen her milletten Müslüman askerler ile kadın, erken ayrılmadan, cenaze arabası önünde saf tutup beklemeye başladık. Arabadaki Navruz Hazrat Camisi imam ve vaizleri üstlerine imam cübbelerini geçirip, kalabalığın önünde yer aldı. Kısa süre içinde birkaç yüz kişilik bir cemaat toplanmıştı. Kafkas kökenli olduğunu düşündüğüm bazı üniformalı subay ve askerler de en önde, din adamlarının yanındaydı. Ujelska benimle Akan Talasulı arasındaydı. Rusça – Türkçe – Arapça karışık bir dille hep birlikte cenaze namazı kılındı. O anda bu sentezin nasıl bir anti teze yol açabileceğini düşünmeden edemedim. Sanırım oradaki hiç kimse aklıma düşen bu sorunun yanıtını verebilecek durumda değildi. Büyük bir nehir akmaya başlamış, eski Sovyetlerin enkazı arasından insanları önüne katarak, asırlarca ata kanları ile sulanmış olan steplere sürüklüyordu. O kan deryası içinde, yolu bu topraklara düşen tüm halkların dalgaları vardı. Yiğitleri, kahramanları, inançlıları, ,inançsızları olduğu kadar, her türlü canavarları, oligarkları, mankurtları ve özkamanları da bu sel içinde akıyordu. O selin adı bağımsızlıktı ve bir kez akmaya başlayınca önünün kesilmesi olanaksızdı. Cenaze namazı sona ererken, bir asker koşarak öndeki subayların yanına geldi, bir şeyler söyledi. Subaylardan biri söz alıp, “General Aleksey Stepanov ve arkadaşlarını taşıyan uçak, hava alanından kalktıktan kısa süre sonra havada infilak etmiş! Kurtulan yok diyorlar. Dağılmayın! Bugün o gündür! Onların da cenaze namazını kılıp, kutlu tinlerini anmak farz oldu bize!” diye bağırdı.
Eğer Palkovnik general arkadaşına ulaşabildiyse, o da büyük olasılıkla patlayan uçaktaydı.